"ŞİMDİKİ ZAMAN"
Üzerime soğuk rüzgarların estiğini hissedebiliyordum bu içimi titretirken dişlerimi sıktım. Isınmak için yorgana uzanmaya çalıştığımda elime hiçbir şey gelmemişti. Etrafıma bakabilmek için gözlerimi açmaya çalıştım, gözlerim yapışmış gibiydi. Bir süre ellerimle gözlerimi ovuşturdum. Tekrar açmaya çalıştığım da bu sefer açabilmişti ve açtığım an evde olmadığımı anlamıştım.
Kafamı kaşıyarak en son ne yaptığımı düşündüm. Oğuz'un dizlerine yattığımı ve saçlarımı okşamasıyla uyuduğumu hatırlıyordum. Buraya geldiğime dair en ufak bir şey hatırlamıyordum. Kafamı kaşımayı bırakıp bir anlık dürtüyle ellerimi kaldırıp ellerime baktım, çamura bulanmıştı. Tırnaklarımın arasına kaçan topraklar çok rahatsız ediyordu. Yüzümü buruşturdum. Şuan bunu dert edemezdim. Ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Hava daha yeni aydınlanmaya başlamıştı. Üzerimdeki toprakları silkelerken nereden kalktığımı anlamak için arkamı döndüm. Burası bir mezarlıktı. Ve bende bir mezarın üzerinde uyuyordum. Kaşlarımı çatarak derin bir nefes aldım. Ayaklarım titremeye başlamıştı bile ben mezarlıktan ölümüne korkardım. Yanımdaki mezarın önüne geçtim. Yattığım yerde izim çıkmış gibiydi. Mezar taşına gözlerim kayınca yutkundum. Geri geri yürürken ayağımın bir taşa takılmasıyla yere düştüm. Hala geri geri giderken gözlerim mezar taşından bir an olsun ayrılmıyordu. Sırtım sert bir taşa çarpınca durmak zorunda kaldım. Bacaklarımı kendime çekerek baktığım yerden bir an olsun ayırmadım gözlerimi, ayıramadım.
Gerçek değildi değil mi? Saçma sapan kabuslarımdan birinde yine baş roldüm değil mi? Gerçek değildi ve saçma sapan kabuslarımdan biriydi. Lütfen dedim içimden, Lütfen gerçek olmasın. Ellerimi sıkarak tırnaklarımın avuç içimi yaralamasına izin verdim. Acıyı hissedince buna bir son verdim. Hissediyordum. Boğazımı tutarak ovuşturdum. O görünmez eller yine mi sıkıyordu boğazımı? Ben hiç olmadığım kadar gerçektim. Belki de gerçek olmayan karşımdaki mezardı. Ya da mezar taşında yazılı olan yazı. Ya da belki mezardaki topraklar? Emin değildim sadece nir şeyler gerçek olmamalıydı. Bir şeylerin gerçek olmamasına hiç olmadığı kadar ihtiyacım vardı. Çünkü kabullenemiyordum, karşımdaki mezar taşının üzerinde sevdiğim adamın isminin yazmasını. Gözlerimdeki yaşlar benden izinsiz akarken hiçbir şey diyemedim. Kuvvetli rüzgarlar eserken ben sadece donmuş bir şekilde neyi beklediğimi bilmeden, bekliyordum.
KORAY BULUT D.05.05.1994 - Ö.12.09.2016
Hadi diyelim ki bu gerçekti. Benim lanet olası 2 buçuk yılım neredeydi? Benim lanet olası Koray'sız geçen 2 buçuk yılım neredeydi? Kafayı henüz yemediysem bile yemem an meselesiydi. Gökyüzü ölür müydü? Saçlarımı çekiştirerek daha fazla tanımını koyabileceğim bir şeyler hissetmek istedim. Çünkü şuan içimde fırtınalar kopuyordu ve hiçbirinin tanımını yapabilecek kapasiteye sahip değildim. Ya da güce.
Dizlerimin üzerinde sürünerek mezarın yanına gittim. Korkarak mezar taşına dokunurken bir umut yok olmasını istedim. Dokunduğum anda yok olmasını. Tıpkı onu her gördüğümde dokunduğum an yok olması gibi. Ama istediğim hiçbir şeyin gerçekleşmemesi gibi bu da gerçekleşmemişti. Soğuk taşı hissetmemle elektrik çarpmışcasına aniden çektim. Çektiğim elimi diğer elimle tutarak bir süre parmaklarımı inceledim. Bunlarla mı dokunmuştum? Ani bir hareketle tüm gücümle birlikte parmaklarımı diğer elimle çevirdiğimde hissettiğim acıyla kafam istemsiz bir şekilde gökyüzüne kalkmıştı. Gökyüzünü görmemle birlikte acıyla gülümsedim. Gözlerimden akan yaşlar çoğalırken attığım çığlık kulaklarıma çok yabancıydı. Gözlerim kararırken kalktığım mezarın üzerine düşmüştüm. Oysa ki ayağa kalkıp arkama bakmadan kaçmak istiyordum. Ama bunu yapacak gücüm dahi yoktu. Vücudum titriyor, gözlerim yanıyordu. Boğazıma oturan yumru yutkunmamı zorlaştırıyordu. Görünmez eller ise sanki beni öldürmeden ellerini boğazımdan çekmemeye yemin etmiş gibiydiler. Sağlam olan elimle toprağı sıkarken daha fazla bağırmamak için dişlerimi sıkıyordum.