"Dedem öldü mü?" sorduğum soru kapanan telefonun ardından saçma dursa da o an sorunun saçmalığını düşünemeyecek kadar aklım başımda değildi.
Dedem... Anne ve babama hayatı zindan eden, onların oğullarını çalan ve torununa insan muamelesi yapmayan dedem..
Sonunda Ali Koçbey'i öldürmüştü öyle mi? Rahatlamalı mıydım?
Olduğum yere çökmüştüm. Bu mümkün değildi. Olamazdı. Her ne kadar aramız açık da olsa böyle ölemezdi. Yaptığı hataların farkına varmadan ölemezdi.
Şimdi ölmemeliydi.
Bana hesap vermeden ölemezdi.
Her şey bu kadar yarımken ölemezdi.
"Dayı, ne olacak şimdi?" dediğimde dayım da şaşkındı.
"Hiç bir fikrim yok. Sen burada kalır mısın, Demir'le?" dedi.
"Ya dayı. Nereye gideceksin? Beni yalnız mı bırakacaksın gerçekten?" dediğimde "İlker'de burada. Zaten daha sonra birlikte geleceksiniz. Ama şimdi Demir'in de oraya gitmesi onu kötü etkileyebilir." dedi.
"Şimdi gidip Hamza Bey'le ilgileneceğim." deyip aceleyle çıktı.
Arkasından söyleniyordum.
"Neyiyle ilgilenecekse?.. Hayır, adam ölmüş bu hala ilgileneceğim diyor... Mantık hak getire!! Zaten anlamadığım neden seninle bıraktı ki beni? Hayır, sana niye ihtiyaç duyayım? Dışarıda bir ordu adam var..."
Ben böyle söylenirken o hiç umursamadan yerinden kalkıp aşağı, salona indi.
Ben çalışma odasında kalakalmıştım.
Demir yanıma gelince "Deniz ne oldu? Dayım nereye gitti?" dedi.
Ne deseydim ki?
"Ahu hala var ya hani? İşte onun yanına gitti." dediğimde aşağı inmeyi teklif etti.
Dayımın gidişi çok da umurunda olmamıştı. Gerçi o da haklıydı, sebebi bilmiyordu ki?
Bilse de çok büyük bir tepki göstermezdi herhalde. Hamza dedemle bir bağı olmamıştı pek.
Bu arada Demir'in hocası da gelmişti.
Aşağı inince onlar derse başlamadan hocayla bir konuşmak istedim.
"Hocam, nasıl gidiyor, Demir'le?"
"İyi hatta süper gidiyoruz. Demir çok zeki bir çocuk. Aslında bende bununla ilgili konuşmak istiyordum sizinle."
"Konuşmak istediğiniz konu nedir?"
"Biliyorsunuz biz bir süredir onunla çalışıyoruz. Ve Demir, bana göre sadece otistik değil." dediğinde şaşırdım ve aynı zamanda korktum da. Başka neyi vardı ki, kardeşimin? Ben konuşmayınca o devam etti.
"Bence ona bir zeka testi yaptırmalısınız. Üstün zekalı olduğunu düşünüyorum."
"Hocam.. Korkuttunuz beni. Son söylediğinize şaşırdım. Bu kanıya nereden vardınız?" dediğimde gülümseyerek bana baktı ve devam etti.
"Deniz, Otistik çocuklarda zeka geriliği de üstün zekalılık da olabiliyor. Demir'de bana göre üstün zekalı olabilir. Bak, öyledir demiyorum ama olabilir diyorum. Çünkü her şeyi çok çabuk öğreniyor. Üstüne üstlük garip ve şaşırtıcı soruları var. Onu oyalamak için ona kitap okuduğum bir sırada harfleri merak etti. Yani öncelikle bir kağıda bakarak söylediğim şeyleri dinledi ve sonra ardından harfleri tanıtmamı istemeden söylediklerime ve seslerine bakarak harfleri tanıdı. Şu an eğer isterse kendisi bir şeyler okuyabilir. Yazı yazmakta güçlük çekiyoruz çünkü daha yeni kendisi elini ve hareketlerini kontrol etmeyi öğrendi. Kalem tutmakta zorluk çekiyor belki ama kendi kendine okumayı öğrendi. Dün onu internette kendi başına araştırma yaparken gördüm. Ne demek istediğimi anlıyor musun?" dediğinde şaşakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Beyaz Kedi
General FictionKulağıma bir şarkı mırıldanıyordu... Bugüne dek hiç duymadığım bir şarkı... Onun şarkı söyleyebileceğine inanabilir miydim? Yok, bu sesi tanımasam inanmazdım. Aynı kişi olamazdı... Ama Çok Güzel Söylüyordu.. Çokkk... Nasılsın kızım anlat bana hikaye...