Siyah Mercedes'in asfalt yolda çıkardığı ses belli belirsiz kulağıma ulaşıyordu. Hava henüz kararmamıştı ve saat sanırım 4 tü. Ailelerimiz çoktan gelmiş olmalıydı. Tanrı biliyor ki gitmek istemiyordum çünkü annelerimiz her zaman olduğu gibi imalarını yapacak ve beni Justin'in önünde yerin dibine sokacaklardı.
Yer düzenini öyle bir ayarlıyorlardı ki her seferinde yan yana oturuyorduk.
Geçen sene Pattie "Artık bir torunum olsa!" Diye herkesin duyabileceği bir şekilde iç geçirerek bana dik dik bakmaya başlamıştı. Göz ucuyla Justin'in yanaklarının pembeleştiğini ve elindeki çatalı masaya bıraktığını görmüştüm. Tabiiki Pattie bu imayı yaptıktan sonra annem boş durmadı.
"Miley artık biriyle birlikte olmanın vakti gelmedi mi?"
Justin'in de bana dönmesinden sonra utançtan ağlayacak duruma geldiğimde kalkmak için izin istemiş ve dışarı çıkarak taksiye binmiştim. Şu an olduğu gibi onun arabasıyla gitmiştik ve benim o arabaya tekrar binmeye gözüm yoktu.
"Tanrı'ya dua et."
Ne dediğini ve imasını anlayınca iç geçirdim ve dışarı baktım. Paparazziler fotoğraflarımızı şimdiden çekerken Justin arabadan indi ve onlarin içinden geçmeye çalışarak yanıma geldi. Kapımı açarak elini bana uzattı. Elini tutarak arabadan indim ve o boşta kalan eliyle gözlüklerini indirdi.
Ben kör olma seviyesine gelirken yüzümü çantamla kapattım.
Bunlara kim haber veriyordu her seferinde? Ve onları cidden anlamıyordum. İki mimardık ne Rihanna ne de Beyonce. Ama onlar gibi özel hayatımız neredeyse hiç yoktu. 1 ay içinde röportaj için çağıran bir sürü dergi vardı ve sosyal medyadan aldığım mesajlar.
Sonunda içeri girebildiğimizde çalan yumuşak müzik ile beraber dışarıdan gelen sesleri duyan insanlar buraya dönmüştü. Paparazziler o kadar bağırarak soru soruyordu ki hiçbirinin ne dediğini anlayamıyordum. Sol tarafımda annemleri gördüğümde tüm masanın ve hatta tüm restorantın bize, daha doğrusu ellerimize baktığını fark edince elimi elinden çektim ve masaya yürümeye başladım. Pattie ve annem sırıtmaya başladığında çoktan yapacaklarının hazır olduğunu anlamıştım.
Sandalyemin önüne geldiğinde çekmek için geriye doğru bir adım atmaya çalıştım fakat Justin'e çarptığımı hissedince acele ile geri çekildim bu gecenin ikinci rezilliğiydi çünkü tüm masa bize bakıyordu. Justin benim yerime sandalyemi çekti ve eteğimi düzelterek oturduğumda yanımda yerini almıştı.
Sertçe yutkunarak Justin'e baktığımda onun da bana baktığını fark ettim ve 'Lütfen gidelim' demeye çalıştım. Evet bunu gözlerimle denedim. İlk başta yemekler geldiğide sıradan sohbetler başlamıştı.
"Ee Miley, kim şu çocuk?"
Dedi annem hoşnut olmayan bir sesle. Ağzımdaki salatayı zorla yutarken derin bir nefes aldım. "İsmi Liam. Arkadaşım." Dedim çatalımı masaya bırakarak. Aniden soracakları bir şeye karşı boğazıma yiyecek takılmasını istemezdim."Maria ile ayrılmışsınız Justin." Dedi Pattie mutlu bir ses tonuyla. Justin de aynı şekilde çatalı bırakarak arkasina yaslandı.
"Evet, anne."
Babama yardım etmesi için bir bakış attığımda bana baktığını gördüm. Annemi ve Pattie'yi durdurmayı defalarca denemişti. Babam her zaman benim isteklerime önem vermişti. Ama annem Justin konusunda böyle biri olmamıştı. Tanrı biliyor ki bunu ben de isterdim ama onun karşısında bunları yaşamak beni o kadar utandırıyordu ki.
"Çocuklar size bir şey söylemem gerek." Dedi ardından Pattie. Sandalyemi hafifçe ittirdim. "İzninizle lavaboya gitmem gerek." "Otur." Dedi Pattie düz bir sesle. Az önce kalktığım yere tekrar otururken dudağımı ısırdım. Titrek bir nefes verdiğimde annem bana doğru döndü. Gözlerinde her zamankinden farklı bir şey vardı. Çözemediğim fakat kesinlikle birazdan sıçacağımıza işaret olan birşeydi.
"Bakın delirme seviyesine gelmek üzreyim çocuklar. Ne zamandan beri sizin için uğraşıyoruz biz!" Sonlara doğru hafif sesini yükselttiğinde bir kaç kişi bize doğru dönmüştü. Pattie etrafta göz gezdiribce hepsi önüne döndü. Başımı önüme eğdim. Kulaklarımı kapatmak ve çığlık atarak burdan kaçmak istiyordum. Tanrı biliyor ki bende Pattie'nin aklından geçenleri isterdim. Ama o bunu istemiyordu. Onun gözünde iki arkadaştık.
Eğer zorla bir ilişki içerisinde olursak bunu kaldırabilecek durumda değildim. Bir şey olacaksa onunda isteği olmalıydı.
"Siz 17 yaşındayken reşit olmadığınız için şirket hisselerine ortak olmuştum, hatırlıyor musunuz?" Justin başını salladı.
Şirketteki hisselerin azımsanmayacak bir bölümü Pattie'nin elindeydi. Onun rızası olmadan satın alamadığımız için yıllardır onunlaydı. "Eğer siz dediklerime uymayacak olursanız hisselerimi Carter'a satarım. Ciddiyim." Bir anda dünyanın dönmeyi kestiğini hissettim. Başımı hızla kaldırdığımda herkes bize bakıyordu. O, o bunu nasıl yapardı? Eğer hisseleri ona satarsa şirketimiz batardı. Carter'ın şirketi başbaşa olduğumuz şirketti ve eğer hissemiz onun elinde olursa batırmak için elinden geleni yapardı.
Sırf birlikte olmamız için, beni geçtim nasıl kendi çocuğunun geleceğini çöpe atmaya çalışırdı. Bu tamamen saçmalıktı. Masada büyük bir sessizlik içinde gözler ikimizin arasınds mekik dokuyordu. Gözlerim dolarken dudaklarımı ısırarak yerimden kalktım.
"Bizi böyle tehdit edemezsiniz!"
Pattie ifadesini bozmadan yüzüme bakmaya devam etti. İyi biriydi ama takıntılıydı. "Böyle bir şey kabul edilemez, geleceğimizle, hayatlarımızla oynuyorsunuz!" Justin elini koluma attığında silkeleyerek kurtardım ve masadan çantamı aldım. Arkama dönerek hızlı adımlarla lüks yerden çıktım ve kapıda bekleyen taksilerden birine binerek geceki partinin olacağı yerin adresini verdim.
Çok aptal bir geceydi.
Eğer bunu gerçekten yaparsa sıçardık. Telefonum çalmaya başladığında elime aldığımda Justin'in aradığını gördüm. Telefonu geri çantama attığımda çalmaya devam ediyordu. Taksici aynadan ters bir bakış attı.
"Mimar kızım okumuşsun mimar olmuşsun ama telefon kapatmayıda mı bilmiyorsun?"
Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında duruma rağmen kıkırdamaya başladım. "Sustu zaten amca." Yaşlı yüzü gülümsemeyle kaplanınca kırışıklıkları ortaya çıktı. "Kim üzdü bakalım seni?" Dedi yaşlı amca. Güldüm. "Yakın biri amca önemli değil." "Şu yanındaki çocuk mu yoksa?" Dedi.
"Hangisi?" Dedim bakarken. "Mimar çocuk yakışıklı olan. Sen daha iyi bilirsin." Dedi imalı bir gülümseme vererek. "Yok amca," dedim. "Nerden çıktı?"
"Taksiciyiz diye haberde mi okumayalım kızım? Her yerde siz varsınız gazeteden bile gördüm bakışlarını. Kerata fark etmiyor hala salak biraz galiba." Dedi ağzımı açıp kapatarak bir şey demeye çalıştım. "Partide iyi eğlenceler kızım." Dedi varın önüne geldiğimizi fark ettiğimde. Para verecekken durdurdu. "Benden olsun kızım. Tanrı kerataya akıl versin etrfındaki sahte kızlardan kafasını çıkarsa görecek aslını ama."
"Teşekkür ederim." Dedim arabadan inmeden hemen önce. Amcanın son dediği ise "Bunu fark ettiğinde geç olmasın."
*