Ben küçükken, herkesin aynı olduğunu düşünürdüm. Bu yüzden Chanyeol bir nevi ortadan kaybolduğunda bu durum beni fazla etkilememişti. Onunla sadece birkaç hafta takılmıştım ve sonra... artık takılmıyorduk. Tanıdığım herhangi bir çocuk haline gelmişti.
Birkaç yıl geçtiğinde artık onun hakkında düşünmüyordum. Jongdae ve ben, erkeklerle ve kızlarla ilgilenen erkeklere dönüşmüştük. O flört ediyordu ve ben onun bunu yaparken bu kadar belli etmesine gülüyordum. Ancak içten içe, bende pek olmayan özgüvenine sahip olmayı diliyordum.
Ailem beni zorla kampa gönderene kadar erkeklerin ilgisini çekme konusunda yetenekli olduğumu fark etmemiştim. Sonra bu ilgiden hoşlanmadığımı anladım.
Gitmemek için kıran kırana mücadele ettim; çünkü sadece evde kalıp kitap okumak,televizyon izlemek, Jongdae ile birlikte takılmak veya ailemle birlikte herhangi bir şekilde vakit geçirmek istiyordum. Bütün yol boyunca somurttum, kulaklığımı takıp kaşlarımı çattım; yetişkin olmamaktan ve kendi kararlarımı verememekten nefret ediyordum.
Doğa yürüyüşüne gittiklerinde, elimde kitabım ve telefonumun kulaklığıyla sahilde başıboş dolaştım. Bronzlaşacağımdan oldukça emindim, çünkü beyaz tenliydim. Ama onun yerine ismi Jongin olan bir çocukla tanıştım. Birlikte güzel vakit geçirdikleri açıkça belli olan küçük kız kardeşine su sıçratıyordu. Küçük kız daha az eğleniyor gibi görünüyor, suda durmaktan sızlanıyordu ama birlikte ne kadar güzel oynadıklarını düşünmeden duramadım.
Görünen o ki, Jongin'in dikkatini çekmiştim,çünkü hareketsizce bana bakıyordu. İlk başta,büyüdükçe beni daha çok endişelendiren yara izime baktığını zannettim. Ama oraya bakmıyordu. İz süren bir avcı gibi gözleriyle dikkatle beni izliyordu.
Ne demek istediğimi anladınız. Bu şekilde sürekli bakıp durması, arkamda her erkeğin ilgisini çekecek bir süper model olup olmadığını görmek için etrafa bakmamı sağlayacak cinsten rahatsız ediciydi. Plaj havlumun üzerinde takılmaya devam edip bu kabarık kahverengi saçlı, tatlı bronz tenli çocuğun bana bakmadığına kendimi ikna ettim. Ama bakıyordu.
En sonunda o kadar sıcak oldu ki suya girdim, ancak beni karşılayan tek ıslaklık, bakışlarından kaçmaya çalıştığım tatlı çocuğun kızgın kız kardeşinin sıçrattığı suydu.
"Penny, ondan özür dile." Benim tarafımı gösterince donakalmıştım, çünkü şu anda bana gerçekten dikkatini veriyordu ve hazırlıksız yakalanmıştım.
Elimi sallayıp başımı oynattım.
"Önemli değil."Suda yürüyüp gülümsedi, ellerini saçlarının arasından geçirdi ve işte o zaman gerçekten parlak yeşil gözleri olduğunu fark ettim. Şu ergen hayatımda onun gibisini görmemiştim. Gözleri nefes kesiciydi ve bronz teniyle birlikte daha çok ortaya çıkıyordu. İlk defa kalbimin titrediğini hissettim. Ayrıca karnım, garip, mide bulantısına benzer bir tepki veriyordu.
Kendini tanıttı, ondan sonraki birkaç saati de Penny'yi unutup suda konuşarak harcadık. Sonra çadırıma dönme vaktimden hemen önce, plaj havlumun olduğu yere doğru yürürken,sevimli Jongin'in... aletinin can yakacakmış gibi kalkmış olduğunu fark ettim. Mayosunun içinde.
Doğrudan beni gösteriyor gibiydi ve Tanrı şahidim olsun ki ödümü patlatmıştı. Ona koca gözlerle bakmadan duramadım, en azından işaret etmemek için çabalıyordum.
Onun yerine eşyalarımı hızlıca toplayıp aceleyle güvenli çadırıma döndüm ve ben de dahi tüm erkeklerin böyle olup olmadığını merak edip durdum. Dizginlenemez ereksiyonlarla ve çubuklarını bana yönelten yeşil gözlü tatlı oğlanlarla lanetlenip lanetlenmediğimi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
azure
FanfictionHerkes Park Chanyeol'un özel olduğunu düşünüyordu. Byun Baekhyun ise büyüleyici olduğunu.