Yüzüme kan hücum etmişti, elini tutarak onu sessizce eve gidip gidemeyeceğimizi sordum. Kendimi hayat dolu hissediyordum... Hem de çok hayat dolu ve bir an önce evlerine dönmek istiyordum. Daha önce ne olduğunu umursamıyordum. Öyleydi işte.
Gece serindi ama gökyüzü açıktı, birden yıldızlara baktım; göğsüm kabarıyor ve ona olan sevgimden patlayacakmış gibi oluyordu. Onu kalbimi sızlatacak kadar çok seviyordum. Aşk mı? Bazen öyle fazla oluyordu ki canımı acıtıyordu.
Eve döner dönmez yemeği ısıtıcıya koydum, çünkü daha sonra yapmayı planladığım şeyler için enerjiye ihtiyacımız vardı. Beklerken, izleyecek bir film bulmak için kanalların arasında dolaştım. Tuhaf bir şekilde romantik bir ortam hazırlayarak, tabaktaki yemeği yerdeki küçük piknik masasına koydum. Çiçek buketim sağımızda duruyordu ve oradaki hissini sevmiştim. Doğru gibi gelmişti. Film mi? Film herhalde bu gecenin en kötü ikinci şeyiydi. Açıkçası ne hakkında olduğunu bile bilmiyordum. Daha önce hakkında hiçbir şey duymamıştım, arkadaşlarımda bir şey söylemem işlerdi. Nasıl bilebilirdim ki? Ana karakterinin Asperger Sendromu olduğunu ancak yarısını geldiğinde anlayabildim. O zaman Chanyeol
büyülenmiş gibi oldu, tüm dikkatini filme verdi, kaşları izlerken büzüşmüştü. Bense kadın karakterin hikâyesinde kendimi kaybetmiştim. Bazen soğuktu,bazen rahatsız olmuş gibi. Ama onda kendimi
görüyordum ve bu... tuhaf bir histi.Yemeğimiz soğumuştu, film devam ederken ikimizde konuşmayı kesmiştik ama odadaki tansiyonun yükseldiğini hissedebiliyordum.
"Kapatabilirim..." diyordum ki Chanyeol büyülenmiş gibi başını olumsuz anlamda salladı.
"Bitirmek istiyorum."Tüm bu zaman boyunca nefesimi tutmuşum gibi hissediyordum, çünkü filmdeki karakterler yaşlanıyorlardı... ve... Hollywood sonlarından yoktu.
Çok gerçekçiydi. Seni asla aynı şekilde sevmeyecek birini sevmenin gerçekliğini anlatıyordu. Ama Chanyeol sevebilirdi, değil mi? Biz farklıydık. Öyle olmalıydık. Bazı şeyleri çok açıkça anlatabiliyor, ilgisini çeken şeyleri farklı yollarla aktarabiliyordu ve onu sevmemi engelleyebileyecek hiçbir şey yoktu. Bundan emindim.Film bitip sondaki yazılar akmaya başlayınca bile heykelimsi bir sessizlikle oturdum, çünkü sonu mutlu değildi. Mutlu son yoktu. Hem de hiç. O mutlu sona ihtiyacım vardı.
Bulaşıkları ön yıkamadan geçirip bulaşık makinesine koyarken sessizlik bunaltıcıydı.
"Ben gidip yatmaya hazırlanacağım." Chanyeol uyku öncesi rutini için odasına dönünce, onu takip edip etmeyeceğimi düşündüm. Az önce izlediğimiz şey kafamda dönüp duruyordu. Bizim böyle olmamızı istemiyordum. Kendimi bu düşüncelerin içinde boğulmaktan alıkoydum. Onun yerine, Chanyeol'un odasına gitmek üzerine merdivenleri çıkmaya odaklandım. Oraya ulaştığımda Chanyeol duştaydı ve bir saniyeliğine duraksadım. O beni çağırana kadar.
"Baekhyun?"
"Evet, buradayım."Fazla gelen düşünceler ve duygulardan düzgün düşünemez halde banyoya yürüyüp klozetin üzerine oturdum.
"Bana katılır mısın?"
Duş perdesi hafifçe aralanarak kafası gözüktü, bana bakarken su yüzünden çenesine doğru akıyordu. Ne kadar endişelenebilirse o kadar endişeli görünüyordu ve ben onu bu halde görmekten nefret ediyordum. Bana bakışındaki bir şey kalbimi ve o geceki tüm beklentilerimi çekip alarak pencereden dışarı çıkardı."Üzgün müsün? Yemeği beğenmedin mi?"
"Yemeği beğendim," dedim kısık sesle. Neye üzgün olduğumu söyleyemezdim. Bir kere başladım mı kendimi durduramayacakmışım gibi hissediyordum. Onu baştan çıkarmak için saçmasapan iç çamaşırlarıma kadar soyunmak yerine takım elbisemi çıkardım ve sadece... ona sarılmak için duşa adım atıp ılık suyun altına girdim. Onu sulu kucağıma aldım. Böylece akan suyla dökülen gözyaşları arasındaki farkı göremeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
azure
FanfictionHerkes Park Chanyeol'un özel olduğunu düşünüyordu. Byun Baekhyun ise büyüleyici olduğunu.