Ve mezuniyet balosu geldi çattı. Bir seferinde, başrol oyuncusunun mezuniyet balosunun gençlerin
hayatında önemli bir geçiş günü olduğunu söylediği bir film izlemiştim. Kaçırılmaması gereken bir gündü.Ve bence bu oldukça doğru bir söz,çünkü kendi balolarını kaçıran ve hayatları boyunca bu yarayı taşıyan kadınlar duydum.Akıllarını kaybedip
parmaklıklar ardında anılarını yazarak hepsini mezuniyete gidemedikleri o geceye bağlıyorlar.Cidden, Snapped'in bir bölümünü izleyin.
Her neyse, bunun olabildiğince büyük bir olay olmasıyla birlikte, aynı şekilde düşündüğüme pek emin değildim.Bu sadece okuldaki insanlarla başka bir danstı.Sadece elbiseler daha pahalıydı ve dans spor salonunda değil bir otelde gerçekleşecekti.
Bence böyle şeylere heyecanlanmak için kendimizi çok zorluyorduk. Kesinlikle kaçırmak istemediğimiz anlar olarak tanımlanıyorlardı, çünkü hayatta sadece bir kez oluyordu. Hatıraların güzel olduğunu düşünsem de, onları inşa etmek yaşanılan andan daha önemliydi.
Belki de mükemmel film standartlarına ulaşmaya çalışmayı bırakırsak, sahip olduklarımızla mutlu olabilirdik.
Keşke baloda etrafta dolanırken bu zihniyette olsaydım. Umduğum gibi olmayacağını tahmin etmeliydim.
•
Babam bu durumdan hiç hoşlanmasa da, takım elbisem beyazdı. Bana sanki lanet olası bir gelinlik seçmişim gibi bakmaya devam ediyordu ve ben, o bana bakmayı kesene kadar sonsuzluk kadar uzun bir süre boyunca gözlerimi devirip durmak zorunda kalmıştım. Uğraşmıştım ve saçlarımı bile yaptırmıştım... Sanırım bu gece gerçekten güzel göründüğümü hissetmek istiyordum.
İsterseniz, yargılayın. Ben hâlâ bir erkeğim.
Her neyse, ilk telefon geldiğinde Jongdae ile birlikte yukarıda odamda hazırlanıyordum. Arayan Bayan Park'tı ve sesi çok üzgün geliyordu, çünkü Chanyeol hâlâ işteydi,sergilerden biri için çalışıyordu, yani geç saate kadar kalıp işi bitirecekti. Ve Chanyeol'u tanıdığım kadarıyla, ona verilen hiçbir işi bitirmeden bırakmazdı.
"Ne zaman işi biter sizce?" Allığımı sürüp bu konuda oldukça kötü bir iş çıkarırken, telefonu kulağımda tutuyordum.
Bilmiyordu ama öğrendiği anda beni arayacağına söz verdi, çünkü Chanyeol'a bir kez daha sözünün benim için ne kadar önemli olduğunu söylemeye çalışacaktı.Ve iş bekleyebilirdi.
Bayan Park'ın belli bir ses tonu vardı ki...
Telefonu kapatır kapatmaz hayal kırıklığı üzerime çöktü ve en yakın arkadaşım beni sadece şey olarak sakinleştirmeye çalışıyordu... şey...Jongdae olarak. Şakalarla ve yaptığı komik yüz ifadeleri ve seslerle kafamı dağıtmaya çalışıyordu ama şüphesiz bugün aynı Sevgililer Günü gibi olacaktı ve ben limuzinde bir başıma olacaktım. Yemekte yalnız olacaktım.
Dansta yalnız olacaktım. Grupla fotoğraflar çekilmiştim, çift olarak değil. En zor olanı diğerlerini eşleriyle birlikte izlemekti: Göz göze diz dize. Bu sadece o gece yalnız olduğum gerçeğini daha da çok yüzüme vuruyordu. Quinn ve Luhan, Quinn'in pembe elbisesi ve Luhan'ın pembe yeleğiyle... Jongdae sarı tonlarındaki takım elbisesinin içinde... İki randevusuyla birlikte.Kendimi Jongdae'nin iki randevusu olduğu için şanslı sayıyordum. Yifan ve Kyungsoo. İstediğiniz kadar gülün ama ikisi de aynı anda onunla baloya gidiyor olmayı umursamıyordu. Onlara bilmek istemediğim bir şeylerin sözünü verdiğine emindim.
O kadar ilerlemeden sonra...
İyi çocuklardı. Çekicilerdi. Hoşlardı. Jongdae mutluydu. Ona bunun hakkında hiçbir şey söyleyemezdim. Annemin de dediği gibi, kaplanlar çizgilerini asla değiştirmezlerdi. Yoksa o zebra mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
azure
FanfictionHerkes Park Chanyeol'un özel olduğunu düşünüyordu. Byun Baekhyun ise büyüleyici olduğunu.