"Elimden gelen en kısa sürede döneceğim." demişti gitmeden önce. Sınavlarımın bitmesini bekler diye umuyordum ancak onun yoğun iş hayatı ve stresleri elbette benimkilerden kat be kat daha fazlaydı. O sadece ailesini rahat yaşatmayı düşünerek hareket etmiyordu aynı zamanda işini de çok iyi yapan bir iş adamıydı. Giderken Suri'ye daha önce görmediğim kadar büyük bir sarılma vererek ayrılmıştı evden, ben ise, aldığım yeni öpücüğü ile o gelene kadar idare etmeyi planlıyordum. Ne kadar da acıydı, bana verdiği o ufacık dokunuşun bende yarattığı hisleri bilse bir daha verir miydi bilemiyordum. İçim acıyordu sadece, hüzün ve kırıklık hissediyordum. "Bana bir söz ver." demişti aynı zamanda. "Ben dönene kadar sınavlarını en iyi şekilde verirsen, senin için büyük bir kutlama yapacağım."
Gündüz sadece serpiştiren ancak öğleden sonra sağanak halini alan yağmuru izliyordum pencereden. Saat henüz bir buçuk olmasına rağmen ne kadar da büyük bir karanlığın çöktüğünü düşünüyordum. İçimde tarifi imkansız bir sıkıntı dolanıyordu, aklım Zayn'deydi. Bugün dönmeyecekti belki ancak düşünüyordum işte, onun olduğu yerde de yağmur var mıydı? Çok ıslanmış mıydı? Yoksa sıcak bir yerde, bir fincan kahvesini mi yudumluyordu, her sabah yaptığı gibi? Gözlerimi kapayarak derin bir soluk aldım, gözlerimin içinde beliren o karanlıktan bana gülümsediğini, elini uzattığını görünce canım ağlamak istedi bir an. Onu öylesine çok özlemiştim ki kendime söylemekten bile çekiniyordum. Gözlerimi kapattığımda gördüğüm hayaliyle yaşamak kadar acıydı yanımda olup da dokunamadığım o anlar.
Ama en azından buradaydı. En azından, onu hissediyordum.
Oturduğum koltukta bacaklarıma toplanan eteğimi düzeltip çekiştirirken yerde yüzükoyun uzanarak resim çizen Suri, elinde tuttuğu iki farklı kağıt ile yaklaştı. Bir tanesinde henüz inceleme fırsatı bulamadığım bir resim çiziliyken diğerinde kendi el yazısı vardı. "Bizi çizdim Eva." Yazıyordu kağıtta, gözlerim gülümseyerek beni izleyen küçük kız çocuğuna takılırken elindeki bir diğer kağıda yöneldim. Ortadaki kendisiydi bu çok belli oluyordu, sağındaki babası ve solundaki bendim. Ancak bizi öyle farklı çizmişti ki, sanki Zayn doğrudan gözlerime bakıyormuş gibi görünüyordu. Yanaklarım kızarmıştı adeta bir anda, gülümseyerek bunu kamufle etmeye çalıştığım esnada dudaklarım onun küçük yanağına temas etmişti. "Bunu saklayalım, böylece baban geldiğinde bunu hediye edebilirsin canım." Ufak başını onaylarcasına sallayarak ellerini yıkamak için salondan çıktığında kucağıma bıraktığı kağıtları onun çalışma dosyasının içine özenle yerleştiriyordum. Başımı kaldırdığım an, televizyondaki yüzüyle burun buruna geldiğim o an, içimden bir şeyler koparak acılarıma karıştı sanki. Elbette onunla ilgili gördüğüm ilk haber değildi, insanlar başarılarını konuşup medyayla paylaşırken hep denk geliyordum ancak bu sefer farklıydı. Bu sefer yazılar, yol üzerinde bir kaza olduğundan ve bulunan cesedin Zayn Malik'e ait olduğundan bahsediyordu. Kalbim acılarla dolup taşarken öğrendiğim bu yeni şey, her şeyin üstünü kapatmıştı. Gözlerim gördüklerine inanmak istemiyor, kulaklarım bir daha duymamak üzere sonsuza dek kapanmak istiyorlardı. Beni yeniden hayata döndüren tek şey, en az benim kadar korkarak ağlayan küçük Suri'nin attığı çığlıklar olmuştu. Onu fark ettiğimde tüm gücümle Madam Margaret'a seslenerek küçük bedenini havaya kaldırdım ve onu salondan uzaklaştırarak sakinleştirmeye çabaladım. "Hayır bebeğim hayır, yanlış anladın." Bu sadece Suri'yi teselli etmek değildi. Bu kendimi de teselli etmekti. "O senin babandan bahsetmiyordu." desem bile kollarıyla benden kurtulmaya çalışıyor, zorluğuma direnerek kaçmak için uğraşıyordu. Ona yalan söyleyemezdim, kendi kalbime ise hiç söyleyemezdim. İçimin alev alev yandığını hissederek onu Madam Margaret'a teslim ederken çöktüğüm duvar dibinde sessizce, hıçkırarak ağlıyordum. Yalan olmasını istedim tüm bu yaşananların. Ona söylemek istediğim onca şeyim varken böyle yitip gitmesini aklım almıyordu. Bir şeyler yapmak zorundaydım, Zayn'in yanında olmam gerekiyordu. Ölü veya diri, onunla olmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık | zm
Hayran Kurgu"'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündü, alt dudağını dişledikten sonra bakışlarını gözlerime çevirdi. "En azından kocaman olmadığını biliyorum." Hayran Kurgu içinde #10