Bitik hissediyordum. Yorgun, çaresiz ve acınılası. Hayatımın son demlerini yaşıyordu sanki kalbim. Kapkaranlık bir dehlizde sürüklenirken bulmuştu varlığımı. Henüz neyin ne olduğunu anlamadan onun akımına kapılmıştım. Bir ışık gibi doğmuştu evimin içinde. Kalbimde. Odamda. Ailemde. Anlam verememiştim bu küçücük ışığın neden bu kadar güçlü olduğuna. Ailemi geri kazanmama yardım ettiğine hala inanamıyordum, nasıl olmuştu aklım almıyordu.
Oysaki o, sadece küçücük bir çocuktu. Yatağımı paylaştığım küçük, aptal bir kız çocuğu.
Gece boyunca, sadece yaşadığımız o anın ardından yorgun düşerek birkaç saat uyuduğumu anımsıyorum, kalanındaysa sadece yanında uzanarak onu izlemiş, güneşin teninde doğuşuna şahit olmuş ve üşüdüğünü fark edince onu yatağa taşımıştım. Şimdi dudaklarımdaki sigarayla yaslandığım pencere dibinde, sabırsızlıkla uyanmasını bekliyorum. Onu kollarımın arasına almak için sabırsızlanıyorum adeta, kalbimin içi yıllardan sonra kıpır kıpır, sanki öncesinde Tessa hiç var olmamış gibi. Sanki en başından beri Eva ile birlikteymişim gibi. Tuhaf geliyor bu his, duygularım taşıyamıyor bu kelimenin ağırlığını. Sevgi mi? Hayır. Sevgiden daha büyük bir şey bu. Aşk mı? Belki henüz değil. Ancak bana zaman verirse, eğer Eva bana şans verirse aşka dönüşeceğinden hiç kuşkum yokmuş gibi geliyor. Onu seviyorum ve yanımda olduğu her anın tadını çıkarmak istediğimi farkediyorum.
Ve sonra o kıpırdanıyor, yanında olmam gerekiyor mu bilmiyorum ama her kadının bunu isteyebileceği geliyor aklıma, acaba benden hala çekiniyor mudur, merak ediyorum. Yatağın yanına oturup buruşturduğu yüz hatlarına dokunuyorum, sanki hala uyuyor. Saçları yüzünün güzelliğini lekelemiş adeta, onları ayırmak istiyorum ama vazgeçiyorum. Hala sıcakken boynuna uzanmak daha cazip geliyor o an. Küçük bedenini altıma alacak kadar çok yakınına sokuluyorum, sarhoş bir sesle gülüyor ancak hala farkında mı, bilmiyorum. Yapabileceğim, güçsüzlüğümü saklayabileceğim tek şey boynuna sığınarak yüzümü kapatmak. Öyle de yapıyorum, beni görmüyor ancak parmakları yanağımı kavrıyor. Ama daha fazlasına ihtiyaç duyuyorum, parmaklarım yaramaz bir tavırla üzerindeki örtüyü aralarken rahatsız olmuş gibi görünmüyor, yüzünde hala tatlı bir gülümseme var. Belki de kadın olmanın ona yaradığını düşünüyorum, bu komik olurdu.
Özellikle de her şeye kızaran bir kız için.
"Günaydın." diyor, sesi enerjik ve mutlu. Saçlarını yüzünden çekerken, "Günaydın." diyerek iyi dileklerimi sunuyorum ona. Parmakları muhtemelen birbirine giren saçlarımı ayırmak için başımı okşarken belini kavrayarak onu kendime çekiyorum. "İyi uyuyabildin mi?" Sorduğum soru yüzüne eşsiz bir pembelik katıyor, böyle ne kadar güzel olduğunu biliyor mu merak ediyorum. "Evet, ya sen?" Bacaklarını katlayarak bedenime yer açarken üzerine uzanmak daha iyi hissettiriyor, onu öpmek istiyorum o an. "Hayatımda aldığım en güzel uykuydu." Yalan değil, gece uyuyamamıştım belki ama yanımda Eva vardı. Onunla uyumak çok güzel hissettiriyor. Özellikle çıplakken.
Dudaklarında küçük bir kıkırtı hayat buluyor. Çocuksu, huzur dolu bir kıkırtı. Arkamızda bıraktığımız kızımı anımsatıyor bana, onu belki de ilk defa özlüyorum. İnanılması güç ama bunca sene boyunca ihmal etmiş olsam da benim bir kızım var. Kendi canımdan olan bir kız çocuğu. Tüylerim diken diken oluyor ancak belli etmemeye çalışıyorum, buraya ona iyi vakit sözü verdiğim için geldik ve bozmak istemiyorum bu durumu. "Canın acıyor mu?" Bu sorunun saçma ve gereksiz olduğunu biliyorum, yüzü kızarıyor hemen, nefesleri çoğalıyor. "H-hayır." diyor kısık ve kesik bir sesle, elimde olmadan gülüyorum. Ben güldüğümde daha da utanıyor, pişman oluyorum sorduğuma. "Eva?" Adını sayıklar gibi soluyorum, bakışım değişiyor ansızın. Gözlerimdeki istemisiz kaymayı durduramıyorum, o sorarcasına gözlerimin içine bakarken iç güdülerim erken davranıyor. Aralık dudaklarının üzerinde olmak iyi hissettiriyor, sadece bana ait olduklarını bilerek yaşamak keyif verici. Öpücüğümün karşısında afallıyor oluşu hoşuma gidiyor ancak duruşumu bozmuyorum, buna alışacağını biliyorum.
Ve öyle de oluyor ama benim kafamda başka bir şey var, dudaklarını terk ediyorum.
"Sence de.. yeniden.." Sözcükler boğazımı düğümlerken yutkunuyorum. "Dün gece yaptığımız şu şey.." En az onun kadar kızarıyorum, aniden ortamın ısısı değişiyor gibi geliyor. Boğazım kuruyor, gözlerimin bile kuruduğunu hissediyorum neredeyse. "Yeniden yapmalı mıyız?" sonunda dudaklarımdan o zor soru düşüyor, yüzünde gördüğüm şey kızarıklıktan daha fazlası, ne kadar saklamak istese de görebiliyorum, o da istiyor.
Ve sonra, hala sıcak olan yatağı paylaşıyoruz, üzerimdeki kot pantolon çoktan yere düşmüş ve ben sadece bir şeye odaklanıyorum.
Dudaklarının içine adımı gömen küçük, aptal kız çocuğuna..
Bu bölümde böyle olsun dedik, umarım beğenirsiniz..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık | zm
Fanfiction"'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündü, alt dudağını dişledikten sonra bakışlarını gözlerime çevirdi. "En azından kocaman olmadığını biliyorum." Hayran Kurgu içinde #10