Soğuk, buz gibi bir su kütlesi yakıyordu yüzümü. İmkansız geliyordu olan biten her şey, nasıl olmuştu bu? Sadece kulağımı çekiyordu, ciddi olmadığını biliyordum. Ancak Suri.. yere yığıldığı o an.. Hatırlamak istemiyordum hiçbir şeyi. Ancak zihnim oyunlar oynamak için vardı sanki, acımı katlamak için vardı. Zayn'in korkuyla onu kucaklaması, bana evde kalmamı tembihlediği halde hemen arkalarından hastahaneye gelişim, bizimle birlikte endişelenen ve apar topar hastahaneye taşınan Malik ailesi.. Midem bulanıyordu tüm bu karmaşa yüzünden, başım dönüyordu. Sonra bir ses duydum, kırgın, korkulu bir ses yükseldi tuvaletin kapısının diğer tarafından. "Eva?" Tamamen boşalan midem yersizce kasılmaya başladığında yüzümü buruşturarak cevap verdim. "İyiyim, endişelenme." Aynada kendime son bir kez bakıp saçlarıma yapışan başka un birikintisi olup olmadığını inceledikten sonra kapıyı araladım. Hastahane odasının içinde bir o yana bir bu yana tur atıp duruyor aynı zamanda tırnaklarının kenarlarını kemiriyordu. Gözlerimiz buluştuğu an endişesi bacaklarına sıçramış gibi aninin hareketle olduğum yöne ilerleyerek omuzlarımı kavradı. "Solgun görünüyorsun.." gözlerime bakabilmek için eğilmiş, sözde boylarımızı aynı hizaya getirmişti. "Ben iyiyim." diyerek tekrarladım durumumu, parmaklarım ellerini okşuyordu. "Lütfen beni merak etme." Gözlerimin arasında, çaresizlikle beslenen gözleri dolanıyordu. Ellerini bırakan parmaklarım beline dokunduğu an bedenlerimizi yaklaştırarak sarılma isteğime cevap verdiğinde vakit kaybetmeden ince bedenini kucaklamıştım. Kollarıyla kuşattığı bedenimi sıkı sıkı sararken duyduğum küçük, tiz sesler bana ağladığını hissettirirken gözlerimi kapatarak yanmalarına mani olmaya çalıştım bir süre. Tıpkı gözlerim gibi burnumu sızlatan kokusunu belli belirsiz içime çekerken bedenine yapıştırdığı bedenim, onun sarsılarak ağlayışına ayak uydururcasına titremeye başlamıştı. Ona daha çok sarılmak, parmak uçlarımı tenine geçirmeye çalışmak, sevgimi yansıtmak ya da kalbine dokunmak için çabalamak boşunaydı. Acısını anlıyordum ancak yardım edemiyordum. Elimden hiçbir şeyin gelmiyor oluşu, ona destek bile olamamayı fark etmek canımı yeterince yakıyorken sadece sırtını okşayarak onu rahatlatmaya, yanında olmaya çalıştığımı gösterebildim o an.
"Ona bir şey olursa yaşayamam." dedi belli belirsiz bir mırıltıyla. "Ona hiçbir şey olmayacak." İçimdeki hisse dayanarak kurduğum cümle, titrek nefeslerimi yakarken gözlerimi kırpıştırarak ondan ayrıldım ve ellerini yeniden tuttum. "Sana söz veriyorum, tamam mı? Ona bir şey olmasına asla izin vermem." Eğdiği ve alnıma dokundurduğu başını yakalayarak gözlerinin altını kurularken burnunu çekmişti, kirpikleri gözlerinin üzerlerine bir perde gibi inerek kapanmasına izin vermiş, yeni ve taze göz yaşları değmişti parmak uçlarıma. Elimden geldiğince parmaklarımın ucunda yükselerek yanağına uzun, sıcak bir öpücük kondurdum. "Lütfen Zayn.. Suri uyandığında seni böyle görürse çok üzülür." Önüme düşen uzun bir saç tutamını çekiştirerek geriye savunurken başını sallıyordu. "Haklısın ancak.. bilmiyorum." Yanaklarını şişirerek tedirgin ses tonuyla konuşmasını sürdürdü. "Ben berbat bir babayım." Gözleri ansızın yeniden dolmuş, yanakları tekrar ıslanmıştı. "Sadece şaka yapmak istemiştim, yemin ederim ki ciddi değildim!"
"Biliyorum!" Yüzünü ellerimin arasına alıp gözlerini bir kez daha kurulamaya çalıştım. "Sen berbat bir baba falan değilsin Zayn, sen mükemmel bir babasın!" Başını, omzumun üzerinden boynuma kadar indirirken yetişebildiğim kadar çok sarıldım ona. Suri için elbette ben de üzülüyordum, eğer o olmasaydı ben ve Zayn bir araya gelemezdik ancak Zayn için daha çok üzülüyordum. Henüz kazandığı kızını kaybetmesi, nefesimi keserdi. O sevdiğim adamın bir parçasıydı, nasıl üzülmez, nasıl kahrolmazdım?
"Affedersiniz." Bizi bölen başka bir sesle ansızın ayrıldığımızda gözlerimiz tek bir yöne çevrilmişti. Kızımızla ilgilenen doktorun asistanı kapının ağzında belirerek elindeki dosyaları salladı. "Doktor sizi görmek istiyor." Başımı, asistan çocuğa karşın sallayarak Zayn'in elini çekiştirirken boştaki eliyle göz altlarını kurulayarak sakin kalmaya çalışıyordu. Küçük, derin nefesler alırken aynı anda hem elini hem de kolunu kavrayarak ona destek olmuş, odaya kadar ona eşlik etmiştim. Doktorun yüzündeki ifade, nedensizce tedirgin olmama sebep olurken sessizce bize gösterilen sandalyelere yerleştik. Parmaklarım halen elini okşuyordu. Gergindim ve nedensiz yere büyüyen bir acı vardı içimde. Doktor, asistanının elindeki raporları alma gereği duymadan, kendinden emin ve ciddi duruşuyla konuşmaya başladı. "Bay Malik, kızınızın durumu.." İçini çekerek gözlüklerini düzeltti. "Size bunu nasıl söylemem gerekiyor bilmiyorum ancak, yapılan tüm tetkiklerin sonucunda kızınızın lösemi olduğu ortaya çıktı."
Lösemi.
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm, anlık olarak zaman durmuştu sanki. Ben, hızlı bir düşüşün içinde hızla dibe ilerlerken Zayn'e ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. O kendinden bir parçaydı Zayn için, kızıydı, kanıydı, canıydı. Suri'nin bir parçası olabilirdim ancak ona aşık bir kız olmaktan öteye geçemiyordum, annesi bile değildim. "Siz.. ne söylediğinizin farkında mısınız?!" Ansızın elimden fırlayan eli doktorun masasının üzerine bir tokat gibi indiğinde verdiği ani tepkiye karşılık yerimden sıçramış ve hemen ayaklanarak kolunu yakalamıştım. "Benim çocuğumun hiçbir şeyi yoktu!" Parmaklarım kolunu kavrayarak aşağı yukarı hareketlenirken asistan olan çocuk, onu yerine oturtmaya çalışıyordu. "Lütfen.. sakin ol." Parmaklarım saçlarını okşarken asistan çocuğun tuttuğu kolunu savuşturarak, "Bırak beni!" diyerek bir kez daha sesini yükseltti.
"Bakın Bay Malik, hiç kimseye böylesine bir haber vermek istemeyiz elbette." Orta yaşlı, sakinliğini hala koruyabilen doktor, ayağa kalkarak Zayn'i yatıştırmaya destek olurken durumun ciddiyeti bir kez daha kapladı yüzünü. "Ancak zaman kaybediyoruz, biz burada konuşurken bile hastalık onun vücudunda hızla ilerliyor." Beyninden vurulmuş tek kişi değildim o an, Zayn bir put gibi tüm ağırlığını bırakarak sandalyeye düştüğünde gözleri anlamsızca boşluğa bakıyor ve yaşlar yağmur tanesi gibi hızla süzülüyordu yanaklarına. "Hemen test yapmalı ve uygun donörü bulmalıyız, durum gerçekten ciddi." Titrek, içten ve acı dolu bir ses, gözleri dalıp giden adamın dudaklarından özgürlüğüne kavuştuğu an yere yığılacak gibi olduğum andı.
"Ne gerekiyorsa yapın. Hemen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık | zm
Fiksi Penggemar"'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündü, alt dudağını dişledikten sonra bakışlarını gözlerime çevirdi. "En azından kocaman olmadığını biliyorum." Hayran Kurgu içinde #10