Güvendeydim. Huzurlu ve güvende. Hep olmak istediğim yerde. Pencerenin önündeki minderlere uzanmış, onun göğsüne dayanmıştım. Sanki daha önce hiç bu kadar sıcak olmamıştı orası, hiç bu kadar davetkar değildi. Tenimi saran kokusu, sihirli bir toz bulutu gibi beni içine almış, her geçen saniye tatlı bir uykunun içine çeker olmuştu. Uyumak istemiyorum, eğer uyursam beni bırakıp çalışmaya gidecekti ve daha çok yorulacaktı. Bu, istediğim son şey bile değildi çünkü farkında olmadan kendini kaptırıyor ve hepimizi tedirgin ediyordu.
Saçlarımı parçalara ayıran parmaklarının dokunuşu bedenimi rahatlatıcı bir masajın etkisi altına almışken mırıldanırcasına konuştu. "Çok yoruldum, birkaç gün uzaklaşmaya ihtiyacım var." Bu konuya yabancı değildim, annesi ile her sohbetimizde, bana onu anlattığı her anda can kulağıyla dinlediğimden neyi kast ettiğini biliyordum. O çok bunaldığında ortadan kaybolur ve günlerce dönmez, demişti Bayan Malik. Anlayabiliyordum ve hak veriyordum da fakat kabul edebilir miydim, bilmiyorum. Ondan uzak durabilecek miydim, belirsizliğe dayanabilecek miydim, bu da şüpheliydi. Acaba ne zaman dönecekti?
"Senin için.. bir şeyler hazırlamalıyım." dedim valizini kast ederek. Başını olumlu anlamda sallayarak saçlarımı karıştırmayı kesti ve benimle birlikte ayağa kalkarak üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Yarı yolda, Suri'nin açık kalan kapısından yükselen neşeli çığlıklara dikkat kesilerek onun odasına girmeye karar verdiğinde o ikisini yalnız bırakmayı seçtim, yakınlaşmalarını öyle çok istiyordum ki bulduğum her fırsatı bir şekilde değerlendiriyordum. Hem belki bu sayede ben de gidişine kendimi motive edebilirdim. Ya da..
Kimi kandırıyordum ki? Geceleri o olmadan uyuyamayacaktım bile.
Düşüncesi bile işkence gibiydi, kokusu olmadan, sıcaklığı olmadan o yatağa girecek olmak.. Üşüdüğümde sarılamamak.. Gözlerimi kapayıp başımı şiddetle iki yana salladım, hayali bile berbatken, onsuz nasıl geçecekti günler? Nasıl durmadan devam edecekti akrep ve yelkovan? Güneş nasıl doğacak, nasıl batacaktı? Tüylerim diken diken oldu, gönülsüzce başlamak üzere olduğum işe vermeye çalıştım dikkatimi. Dolabına ilerledim ve içinden çıkardığım valizi yatağın üstüne açtıktan sonra alt bölümlere yerleştirdiği tişörtlerin bir kısmını seçerek valizin içine koydum. Ancak kararsızdım da, havalar daha da soğuyordu ve hasta olmasını istemezdim. Elime daha kalın gelen birkaç tişörtü önceliklerle değiştirerek ütülenmiş kumaş pantolonlarına uzandığım esnada sesi odanın içine dağıldı. "Ne yapıyorsun sen?" Koluma astığım kumaş pantolonlarını gösterirken tedirginlik içinde suratındaki anlamsız ifadeye bakıyordum, bundan hoşlanmamış mıydı? "Bunları sadece şirkete giderken kullanıyorum." dedi elimdeki kumaşları gösterirken. Yüzüne yayılan anlayışlı, çocuksu gülümsemesini terk etmeden, bir elini cebine atarak yanıma kadar sokuldu ve daha önce varlıklarını dahi bilmediğim birkaç kot pantolonu asla yetişemeyeceğim bir bölümden çıkardı. "Bunlar daha iyi." Kucağıma tutuşturduğu pantolonları valize yerleştirene kadar gözlerini üzerimden ayırmıyor oluşu gerginliğimi hat safaya çıkarırken bana bambaşka bir soru yöneltti. "Hepsi bu kadar mı?" diye sordu yatağın kenarındaki valizi işaret ederken. "Senin eşyaların nerede?"
Ve o an, dünya ayaklarımın altından hızla çekildi. Şaşkınlık, heyecan, heves, arzu, mutluluk ve tanımını yapamadığım binlerce his içimde bir yerde patlatken engel olamadığım sırıtışımı elimle kapatmaya çalıştım. "B-b-benim ki m-mi?" Neredeyse çığlıklar atarak zıplayacaktım o an, benim kendini bilmez, yola gelmez gülüşümün aksine o sakince yanıma yanaşarak başımın üstünü karıştırırken yarı azarlar sesiyle konuştu. "Aptal çocuk!" Benim hemen ardımdan kahkaha atarken ellerimi sıcak avuçlarının arasına aldı. "Tabi seninki. Birlikte gideceğiz.." Eğilerek dudaklarını yanağıma dokundurdu ve oradayken fısıldadı. "Sen ve ben.. baş başa.." Parmakları belimi kavrayarak bedenimi çekiştirirken alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırdı. "Geçirmemiz gereken bir balayımız var.." Tüm hevesim, bana söylediklerinden sonra derin bir karanlığın içine kaçmış gibi beni nefessiz bırakırken aklıma o ıslak, yağmurlu gece geldi yeniden. Yanaklarım sanki hiç yaşanmamış gibi, sanki hayalden ibaretmiş gibi kızarmaya başlarken ustaca kullandığı gülümsemesinin ardından bir kez daha fısıldadı. "Belki de senin.. kocan olurum?" Yanaklarımdaki kızarıklık büyürken bir adım geriye çekilerek bana şöyle bir baktı, amacının ne olduğunu bilmesem bile korktuğumu hissedebiliyordum.. bu şaka gibiydi, aslında korkmamalıydım. "Bekle biraz," dedi ellerini ceplerine yeniden sıkıştırırken. "'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündüm, alt dudağımı dişledikten sonra bakışlarımı gözlerine çevirdim. "En azından kocaman olmadığını biliyorum!" dedim kocaman bir hevesle, dudaklarının arasından "Şapşal." kelimesini savururken yüzüme anlamsız bir ifadeyle daha bakıyordu. Benden vazgeçip odanın içinde tur atan gözleri aradıklarını bulunca vakit kaybetmeden tıpkı benim yaptığım gibi kıyafetlerimi kendi kafasına göre seçerek valizin içine yerleştirmeye başladı, açıkcası heyecanım gittikçe büyüyordu çünkü, koyduğu bazı şeyleri henüz ben bile görmemiştim, haberim olmadan dolabıma ekleme mi yapmıştı yoksa "Hazırlan," dedi nazik bir öpücüğü alnımın üzerine kondururken. "Bu gece yola çıkarız." Ellerim gömleğinin üzerinden sıcaklığını kavrarken fısıldadım. "Peki ama, Suri?" Küçücük bedenimi sıkı sıkı kavrayarak beni koruması altına aldı. "Annemler birkaç saate burada olurlar, merak etme." İçimi çekerken, birlikte bir şeyler yapmamıza izin verdiği için ona minnettar oldum o an, sahte de olsa evliliğimizden bu yana, çalışma odası dışında yalnız kaldığımız hiçbir yer olmamıştı ve şimdi bu rüya gibi geliyordu. Ben ve Zayn. Birkaç gün boyunca yalnızdık.
Sabırsızlıkla bekliyordum..
Millet, oy sayılarının artmasını istiyorum sizlerden, okuyucu sayısına hiç yakışmıyor bu tablo.
Ufaklık'ın sizler için ne ifade ettiğini tam bilmiyorum ama, Be My Little Girl'i seveceğinizden eminim! Bakmanızı istiyorum sizlerden. Hepinize iyi günler! ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık | zm
Fanfiction"'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündü, alt dudağını dişledikten sonra bakışlarını gözlerime çevirdi. "En azından kocaman olmadığını biliyorum." Hayran Kurgu içinde #10