20

8.5K 433 55
                                    

Dikkatimi veremiyordum. Zihnim bir anda öylesine dolmuştu ki, adıma düzenlenecek küçük bir parti için elbise seçimi bile yapamıyordum. Hoş, giyecek doğru dürüst bir elbisem var mıydı ondan bile emin değildim. Sıkıntıyla iç geçirerek avuçlarımı göz kapaklarıma bastırdım. Kafam hala kaza ile ilgili detaylara takılı kalmışken parti de neyin nesiydi? Ancak toparlanmam gerekiyordu, toparlanmam ve günlerden sonra yeniden işine dönen, formalite icabı kocam olan adamı görmem. Aklıma her geldiğinde canımı yakan bu küçük ayrıntı dudaklarıma gün geçtikçe onunkini andıran yamuk bir gülümseme ile geri döndüğünde boşluğa bakıyordum. Düne kadar formalite icabı kocam olan adam, bugün neyimdi? Bilmiyordum, cevaplamak güçtü. Neyin ne olduğunu bilmediğim, adı konulmamış bu küçük bağ neydi, bilemiyordum.

Soğuyan havaya karşın üzerime geçirdiğim uzun, açık renkli keten ceketimin altına yine aynı renkte topuksuz ayakkabılarımı giyerek askıdaki çantama uzandığımda ceketimin eteğine tutunan minik ellerin sahibi sayesinde son anda duraklamıştım, boncuk mavisi gözlerini kaldırıp gözlerime ulaşmaya çalışırken henüz kalkmış olmanın verdiği mahmurluk yüzüne ayrı bir güzellik katmıştı. Bu sefer elinde herhangi bir kağıt yoktu ancak bir şekilde onu ve isteklerini anlıyordum. Sanırım bu, gerçek bir mucizeydi. Onu kucağıma alıp küçük bedenini salona taşırken kollarını boynuma dolayarak omzuma dinlenmek için kendine yer hazırladı. Sıcak yüzünü göremiyordum ancak küçücük dudaklarıyla saçlarımın arasına yerleşerek masum bir öpücük verdiğini duyabilmiştim. Bir an olsun, kafamdaki tüm düşünceler uçup gidince onun o çok sevdiği ıslak öpücüklerimden birini üstüne yattığı için kızaran yanağına kondurdum. Koltuklardan yakın olanına yerleşerek kucağıma sinen kız çocuğuna sevgi ve ilgiyle yaklaşmaya çalışırken yüzünü boyumdan çekerek yerleştiği göğsüme yasladığında neredeyse uyumak üzereydi. Küçük, derin bir nefes alarak son anda yanağıma kondurduğu küçük elini okşarken bana, hayatımda duyduğum en güzel ancak haletmediğim bir sıfatla seslendi. "Anne."

Uzun kirpiklerinin süslediği mavi gözlerini seyrederken neye uğradığımı şaşırmıştım, o an saniyeler içinde duygularım milyonlarca parçaya ayrışarak ne düşünmem gerektiğini unutturmuştu sanki, ne demişti o öyle? Babadan sonra söylediği ikinci kelime olmasının yanında bana layık görmesi.. duygularımı öylesine okşamıştı ki, sulanmaya başlayan gözlerimle kapanan gözlerini zorlukla takip ettim. "Suri?" Adını seslenerek bir kez daha duymak için yanıp tutuştuğum kelimenin ağzından çıkmasını umdum ancak o çoktan dalmış hatta belki de ilk rüyasını görmeye bile başlamıştı. Göz yaşlarımın üzerine düşüp onu rahatsız etmesine engel olmaya çalışarak kucağımdaki çocuğu biraz daha bastırdım göğsüme, artık orada her daim nefes alan kalbime bir kalp daha kazınmıştı. Zayn'den sonra, yine Zayn'in parçası olan küçük bir kızın kalbi. Eğer beni gerçekten seslendiği gibi annesi olarak görecekse, hayatımın kalanında, son nefesimi verene kadar bunun böyle devam etmesini sağlayacaktım. Kendime söz veriyordum.

Aklım üst üste binen düşüncelerin rüzgarında bir yaprak gibi savrulurken adımlarım beni Rolling Stone's binasının önüne kadar sürüklemişti, içeriye girme konusunda tereddütlüydüm çünkü ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Dahası, kalbimin yarısı hala evde uyurken bıraktığım melekteydi, uyanıp beni göremezse çok endişe eder miydi? Bilmiyordum, zihnim belki de hayatımda ilk defa böylesine karışık ve darmadumandı. Daha önce hiç böyle olamamıştı çünkü yetimhanede yaşadığınız hayat boyunca tercihleriniz belli olurdu, çünkü, seçecek hiçbir şeyiniz olmazdı. Ancak şimdi durum çok başkaydı. Zayn bana bir hayat sunuyor aynı zamanda pek çok seçenekle baş etmemi bekliyordu. Bazen keşke beni anlayabilse diyordum, keşke, bazen olayların içinden çıkamadığımı görebilse..

Gözlerim, kapının girişindeki görevlilerden birini arayıp bulduğunda nefesim kalbimde titriyordu, beni gördüğünde mutlu olur muydu? Tartışılırdı. Baktığım her yerde, hayatımın sonuna dek çabalasam bile asla onlar gibi olamayacağım pek çok güzel kadın varken, dikkatinin dağılması söz konusuydu, acaba gerçekten de?.. hayır, dedim içimden. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Ancak her şeye rağmen içgüdülerim girişteki aynadan kendime bakmama engel olmaya yetmedi, gerçekten de çok.. farklı görünüyordum, diğerlerinden daha özensiz gibi mesela. Bu can sıkıcıydı işte, can sıkıcı ve umutsuz. Ayaklarım yıllardır düz tabanlı ayakkabıların içinde şekle girmişken o çiviye benzer uçların üzerinde nasıl yürürdüm? Topuklu ayakkabılar kesinlikle bana göre değildi. Diğer güzel kızların giydiği elbiseler gibi minicik şeyler giyemezdim mesela, bacaklarımı herkesten saklamak isterken nasıl olur da açığa çıkartırdım? Bunlar bana göre değillerdi ve hiçbir zaman olmamalarını umuyordum ancak öte yandan..

"Güzel görünüyorsun." Ansızın başımın üstünde yükselen ses ile düşüncelerimden sıyrıldığımda dirseğini kafamın üzerine yaslayarak aynadaki gözlerimi yakaladığında çığlık atmamak için kendimi çok zor tutmuştum. Benim aksime, hala üzerimdeki kıyafetleri inceleyip beğeni ile onaylarken elimi son anda ağzıma kapatabilmiştim. "Z-Zayn?" Şaşkınlıkla verdiğim nefesin ardından büyük bir rahatlatma eşliğinde gözlerimi kaparken dirseğini başımın üzerinden indirdi ve kolunu belime sardı, beklemediğim bu tepki ve insanların tuhaf bakışlarından olsa gerek, bir anda ne yapacağımı şaşırmış ve ansızın kıpkırmızı kesilmiştim. "N-ne yapıyorsun sen?" Sanki hiçbir şey yokmuş, her şey son derece normalmiş gibi belime doladığı koluyla bedenimi çekiştirerek şirket binasının ortasına sürüklerken soruma karşın omuz silmekle yetindi. "Bu doğal bir şey, insanlar flört ettikleri kişi karşılarına çıkınca ana uygun davranırlar Ufaklık." Hala belime sarılı kolunu sıklaştırıp vücutlarımızı temas edecek kadar yakınıma sokulduğunda yüzümdeki kırmızılığın birkaç ton daha arttığına yemin edebilirdim, suratım yanıyordu. "Tanrı aşkına, herkes bize bakıyor!" Umutsuzca fısıldadığımda sanki gerçekten de hiçbir şey yokmuş gibi davranarak beni karşısına aldı ve ellerini omuzlarıma koyarak herkesin içinde, neredeyse bağırarak konuştu. "Etrafta senden başka hiç kimseyi göremiyorum, sevgilim."

Eski çağ insanları gibi, dünyanın düzlüğü veya yuvarlaklığı hakkında tartışamazdım, çünkü o an, dünyanın varlığından bile şüphe duymaya başladığım andı, bana ilk defa ne olduğumu, hayatının neresinde olabileceğimi belirten o küçük lakapla seslendiğinde yer yerinden oynamıştı sanki. Şaşkınlık, sevinç, endişe, özlem, ve tüm diğer karmaşık durumları içimde sayısız kere yaşarken ela gözleri benim sulu, işe yaramaz ağlak gözlerime dokunuyordu. Küçük bir nefes alıp bu anın gerçekten gerçek olmasını diledim, şaka olmamasını veya rüya veya hayal. Ancak bu imkansız olacak kadar imkansızdı çünkü tam da şu an ellerinin sıcaklığını ellerimde hissedebiliyordum. Ya da nefesini yüzümde. Ya da, dudaklarını muhtemelen alev alan elmacık kemiklerimde ve sonunda dudaklarımda. Ya da, adımı seslendiği kulaklarımda. "Eva," muhteşem sesi, neredeyse düşüp bayılmak üzere olan bedenimi yeniden ayakta tutarken yüzünde her zaman görmediğim gerçek bir gülümseme belirdi. "Buraya gelerek beni onurlandırdın, Ufaklık."

Ufaklık | zm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin