Saatlerdir koridor boyunca, sırasıyla gezinip duruyorduk. Suri uyandığından bu yana huzursuzlukla kıvranıyor, çoğunlukla ağlıyor ve mekan değiştirmemiz konusunda bir hayli ısrarcı davranıyordu. Zayn'in bıkacağını düşünerek ara sıra onu ben kucaklıyordum ancak yanılmıştım ve bana bunu her bir turda kanıtlıyordu. Az ilerde, koridorun sonuna kadar yürüyüp camdan kızına bir şeyleri işaret eden adamı izledim sessizce. Başının arkasını okşadığı kızının boğazını yaktığını düşündüğü saçlarını geriye doğru çekerken Suri ağrısıyla birlikte onun omzuna sinmiş, gösterdiği noktaya ilgisizce bakıyordu. Bir an için, sanki hakkım varmış gibi durup düşündüm, acaba bizim bebeğimiz hayata tutunmayı başarabilirse yine böyle mi olacaktı? Bu kadar hassas ve özverili? Yoksa kazanmaya çalıştığı şey kızının kalbi miydi, emin olamıyordum. Sadece içimde bir yerde küçük, sessiz bir çığlık yatıyordu. Bebeğimi kaybetmek üzere olmanın verdiği acı tarifsizdi kalbimi yakarken. Af dilemek için bile zamanım yoktu, ben iğrenç bir anneydim. Hatta belki anne olmaya bile layık değildim. Dolan gözlerimden koca bir damla yuvarlanarak eteğime düştüğünde gözlerimi hızlıca kuruladım, öylesine çaresizdim ki bebeğimin hayatı yerine kendi canımı teslim ediyormuşçasına korkuyordum o an. Ameliyattan, gelişebilecek komplikasyonlardan, Suri'nin tekrar hayata tutunamamasından.
"Anne.." Derinden, acı dolu bir ses beni kendime getirdiğinde mavi gözleri kızarık, acı çeken küçük bir kız vardı karşımda. Onu Zayn'in kollarının arasından alarak ilk defa annelik iç güdüsüyle yaklaştım, canının yanışını kalbimde hissediyordum. Kesik, derinden gelen hıçkırıklarla omzumda ağlamaya başladığı an, onunla birlikte oturup ağlamak istedim. Kızımın canının yanması beni bitiriyordu. "Anne lütfen eve gidelim.." Ellerini yüzüne kapayarak göğsüme sinişini izlerken onu yatağına götürmek için odasına yönelmiştim bu esnada Zayn, muhtemelen bir köşeye sinip ağlamak için kolladığı fırsatı yakalamış ve kendini yeniden koridora atmıştı. Yatağına yatırdığım kızımızın ellerini tutup ağlamasına, direnmesine ve kalkmaya çalışmasına karşı koymak için çabaladım. "Eve gitmek istiyorum ben!" Ellerini öptüğüm küçük kızın yanına uzanmak için kendime yer açarken ilgisini çekmek umuduyla konuştum. "Suri, bir oyun oynamak ister misin?" Başını hızla iki yana sallayarak isyan ettiğinde, "Ama kazanan eve gidebilecek!" diyerek onu ikna etmeye çabaladım. Kısa, çok kısa bir an ağlayıp mızıldanarak direnmeye çalıştıysa da bu fikrin cazip geleceğinden oldukça emindim. "Oynayalım mı anne?" İkna etme konusunda başarılı değildim ama bir şekilde kanmıştı işte. "Bak şimdi," ellerini tutarak olduğum yerde doğruldum, kucağımı onun için açtığımda vakit kaybetmeden bedenime tırmandı ve omzuma yapıştı. "Şimdi sen ve ben, aynı anda uyumaya başlayacağız. Kim önce uyursa, o kazanacak ve eve gidecek!"
"Yalan söylüyorsun." Sesi yeniden ağlamaklı çıkmıştı. "Günlerdir uyuyorum niye şimdiye kadar gitmedik o zaman?" Kara, parlak ve güçlü saçlarını yüzünden çekip alırken diğer elimle göz yaşlarını siliyordum. "Çünkü ben de hastayım, doktor benim de kalmamı istedi." Mavi, koca gözleri aralanarak daha çok büyümüştü, şaşkınlıkla yüzümü incelerken küçük elleri omuzlarıma yerleşti. "Anne neden hasta?" Tepkisine karşın gülümseyerek kucağımdaki pozisyonunu düzelttim. "Çünkü anne kızı için endişeleniyor canım." Kızarık, ateşli alnını boynuma değecek şekilde yaslarken, "Anne üzülmesin." diye mırıldandı. Ağlamak istiyordum, öylesine doluydum ki bir köşeye sinip saatlerce ağlamak istiyordum. Her ne olursa olsun o benim kızımdı işte, içinde hiç kötü niyet yoktu. Hassas, melek gibi bir çocuktu, gerekirse bir değil bin çocuğumu feda ederdim ona. "Eğer Suri uyursa, anne üzülmeyecek."
"Söz mü?" Küçük başını kaldırıp gözleriyle gözlerimi tararken fısıldamıştı bu cümleyi, saçlarının arasına koca bir öpücük kondururken ona, "Söz." dedim. "Şimdi Suri, anneyle birlikte uykuya dalacak, anlaştık mı?" Aynı yatağı paylaşmak, onun kokusuyla sarmalanmak kadar güzeli yoktu o an. Onun hala bebek kokan tenine sıkı sıkı tutunarak uyuyana dek bekledim. Zayn geri döndüğünde ne olacağını iyi biliyordum çünkü. Gözlerimi kapatıp dinlemiyormuş gibi yaparken odaya giren hemşire Suri için küçük bir anestezi uygulamıştı bile. Şimdi birkaç saatten aşağı uyanmayacaktı belki bu esnada, ameliyata girene kadar bebeğimle konuşma fırsatı bulabilirdim diye düşündüm o an. Asla kucağıma alamayacağım küçük bebeğimle.
"Üzgünüm." Olmuştu ilk kelimem. "Seni feda etmek zorunda olduğum için üzgünüm bebeğim." Parmak uçlarım karnımın üzerine dokunurken göz yaşlarım birer birer düşüyordu yanaklarımdan. Suri, odaya dolan hemşire ve doktorların arasından alınmıştı, boş kalan kucağıma bakarken elinde bir ameliyat önlüğü tutan hemşire Zayn'e rağmen odaya girerek elime bu ucuz, hastahane kokusuyla dolu şeyi uzattığında zihnimin gerisinde koca fırtınalar koptu. Ben ne yapıyordum böyle? Gerçekten bebeğimin gidişine izin mi veriyordum?
Son kez yutkundum içimde kalanları gömme arzusuyla. Belki Tanrı izin verir, bir gün yeniden anne olurdum ancak Suri giderse, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bu yüzden, o saçlarımı tarayıp beni hazırlarken Zayn'in önünde ses çıkarmadan oturarak bekledim. Ağlıyordu. Yine ağlıyor ve kalbimi paramparça ediyordu. Saçlarımın arasından sorunsuzca geçirdiği tarak gevşeyen parmaklarından küçük bir ses eşliğinde düşüp yere çarparken gözlerimi sıkıca yumdum. Ağlamamalıydım ancak o, dizlerinin üzerine düşüp haykırarak, içini sıka sıka ağlıyordu. "Sana yalvarırım, affet beni!" Kızaran yüzü, dağılan saçları ve sigarayla maskelenen kokusuna rağmen elleriyle kendine vurmakta ısrarcıydı, ellerini tutup onu kendinden uzaklaştırmak istedim ancak öylesine kötü görünüyordu ki engel olamıyordum. Sadece, onunla birlikte ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. "Beni üzüyorsun." Dudaklarından damlayan sıvıyı tişörtünün ucuna silerken boynuna sarılmak istedim. "Böyle yaparak beni üzüyorsun."
"Ben bir katilim." Başını iki yana sallayarak dövünmeyi sürdürdü. "Çocuğumu kendi ellerimle öldürüyorum Eva.." Karnımdaki çocuktan bahsetme şekli, beni bitiren son nokta olmuştu. "Bak, Suri içerde ve iyi olmak için beni bekliyor." Sarıldığım ellerini tutup onu kaldırırken parmak uçlarını öpüyordum. "Sadece burada bekle ve bizim için dua et, tamam mı?" Kolları, ilk defa korkarak bedenimi çevreliyordu o an. Onu hiç böylesine hassas ve çekingen görmemiştim. "Özür dilerim." Elleri saçlarımı çekiştirirken hemşire beni almak için dönmüştü. "Lütfen beni affet.." kısık, titrek sesiyle konuştuktan sonra göğsüne sinerek mırıldandım. "O bizim kızımız Zayn, yanlış bir şey yapmıyoruz." Uzanıp ona küçük bir öpücük verdikten sonra hemşirenin gösterdiği sedyeye uzanarak bana kaldırdığı elini tuttum sıkıca. "Dua et, tamam mı?" Başını perişan bir ifadeyle sallamıştı, parmaklarımız kopmadan önce son bir kez fısıldadım. "Söz ver! Dua edeceksin."
Ve sonra kapılar kayarak kapandı. Kapkaranlık, dipsiz bir kuyunun içinde gözlerime vuran ışık topları vardı sadece. Gözlerim etrafı tarayıp hala bir şeyler ararken ışıkta parlayan bir şey ilgimi çekti, derimin altına işleyip beni uyutacak ve bebeğimden kopartacak şeydi bu. Sadece gözlerimi kapattım, doktorlar usul usul ondan geriye doğru sayarken zihnimin gerisinde bir bebek ağlamaya başladı. Şiddetle, korkuyla ağlıyordu.
Ve o bebek, vücudumu terk ederek can veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık | zm
Fanfiction"'Koca' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" Sessizce düşündü, alt dudağını dişledikten sonra bakışlarını gözlerime çevirdi. "En azından kocaman olmadığını biliyorum." Hayran Kurgu içinde #10