Yine sıkıcı saatlerin kıskacında kısılıp kalmış olan Yiğit, kapısının açılmasıyla derin bir nefes alıp aldığı nefesi hızlıca geri bıraktı. Çıldırmak üzereydi. Birden gözlerini bilmediği bir yerde açmıştı ve günlerdir bilmediği o yerde hapisti. Bu durumda hangi insan olsa kafayı yerdi. O ise direniyordu. Daha ne kadar direnebilirdi bilmiyordu ama, elinden gelenin kat ve kat fazlasını yapması gerektiğini biliyordu." Hadi bakalım akşam yemeği vakti, düş önüme. "
Yiğit kel izbanduta bitkin gözlerle baktı. Öğlen yemeğini odasına gelince farklı yüzlerle yemek yeme şansını kaybettiğini düşünmüştü. O yüzden yemeğini yiyip ilaçlarını içtikten sonra neredeyse tüm yediklerini geri çıkartmıştı. Bu gidişle iyice zayıflayıp bir cesetten farksız olmaktan endişelense de bir deli olmaktansa iskeletor gibi kemiklerinin sayılmasını yeğlerdi.
Yiğit yerinden dünya umurunda değilmiş gibi kalktı ve ona denileni yapıp izbandutun birkaç adım önünden yürümeye başladı. İzbandutun nefesini ensesinde hissedebiliyordu ve bu tüylerinin diken diken olmasına sebep oluyordu. Yemekhane gözükünce arkasından izbanduta yaraşır bir tonda çıkan sıraya gir sözü tüylerinin daha da dikilmesine sebep olmuştu. Hatta olduğu yerde sıçramasına neden olmuştu. Basit bir emir kipi olan bu cümleyle nedenini bilmediği bir panik havasının vücudunu dolaşıp kaybolması ise sinirlerinin daha da çok gerilmesini sağlamıştı.
Yiğit kendini bilmez bir halde yemek sırasına geçtiğinde izbandutun hala onu izlediğini fark edip bakışlarını önündeki adamın ensesine endeksledi. Nihayet sıra ona geldiğinde çelik tabldotu eline alıp mutfak çalışanlarının yemekleri dağıttığı yere geçti. Sıra ona geldiğinde tabldotuna sırasıyla çorba, makarna, salata, şekerpare konulmasını izledi. Aklına iş yerinde iş arkadaşlarıyla yediği öğle yemekleri gelmişti. Çalıştığı yerde topu topu altı kişiydiler ve her öğle yemeği vakti geldiğinde acaba bugün ne yesek diye kafa patlatıyorlardı. Tercihleri ya fast fooddan yana ya da ev yemekleri yapan küçük çaplı bir restoran olan yerden yemek söylemekten yana oluyordu. O zamanlar Eda denen kadınla birlikte yemek yemekten rahatsızlık duyarken şimdi akıl sağlığını kim bilir neden kaybettiğini bilmediği insanlarla yemek yiyordu. Hem de onlarla yemek yiyebildiğine şükrederek. Yiğit yemeğini alıp boş masalardan birine oturup yemeğini yemeye koyulurken aklında eski günleri vardı. O günlerin kıymetini nasıl da bilemediğini düşünüp kendi kendine hayıflanıyordu. Gözleri dalmış yavaş yavaş yemeğini yerken " Hiç konuşmuyorsun. " diyen sabah sohbet ettiği Hakan isimli adama baktı. Önce cevap vermek istememişti ama sonra bu fırsatı bir daha yakalayamayabilirim diye düşünüp omuz silkti. Bu boş ver beni demenin bir çeşidiydi. Bütün gün akşam olsun da yemeğe ineyim diye düşünmüştü ama şimdi de konuşası gelmiyordu.
" Boş ver beni. " dedi sonra.
"Sen nasılsın?"
"İyi." diyerek gülümsemişti karşısındaki adam.
"Peki sen?" dediğinde Yiğit'in yüzünde acı bir gülümseme belirmişti.
"İyi değilim." dedi ağzının içinden.
"Neden?"
"Neden?" diye tekrarladı Yiğit şaşkınlık içeren bir tonda.
Elleriyle kendini işaret ederek güldü.
"Bak şu halime. Bir etrafına bak ve iyi olmam için bir sebep söyle."
"Buraya iyi olmak için geldin Enes. "
"Enes mi?"
"(...)
" Ne zannediyorum ki, sen de onlardansın. Öyle olmasaydın neden benim yanıma gelip oturasın ki? Neden benimle sohbet etmeye çalışasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOTİK(Tamamlandı)
Mystery / ThrillerYiğit 28 yaşında bir muhasebecidir. Bir gün kendini bir ameliyathane de bir sedyenin üzerine bağlanmış halde bulur. Saşkındır ve aklında bin bir türlü soru vardır. Bu soruların cevabını bulması uzun sürmez. O 28 yaşında bir öğretmendir ve öğrencisi...