Teklif

138 12 0
                                    

Uyandığında yine aynı odadaydı. Doğrulurken sol elinin gerilmesiyle tek elinden kelepçe yardımıyla bağlandığını anladı.

" Yine mi?" dedi kendi kendine. Ne güzel kaçacakken sırf dış kapı kitli diye kaçamamıştı. Ne bekliyordu ki zaten? Onun gibi odalarına kilitlenmiş hastaların olduğu bir binada dış kapıyı kilitlemeyip de ne yapacaklardı? O kadının sesi kulaklarındaydı hala. Çığlık çığlığa bağırıyordu zavallıcık. Kİm bilir ona da ne işkenceler yapmışlardı. Onu da ellerinden, ayaklarından bağlamışlardı kesin. Hala o anlar aklına geldikçe sinirleniyordu.
Bağlı olan eline bakıp neyse ki sadece bir elimden bağlıyım diye geçirdi içinden.

" Allah'ım ben neye şükrediyorum böyle." diye yakındı sonra. Onu öyle bir hale getirmişlerdi ki bir eli serbest diye mutlu olabiliyordu, daha birkaç gün önce eli ayağı serbest diye mutlu olurken üstelik.

" Böyle olmaz. Hayır, hayır böyle olmaz. Yemek yemeden yaşayamam, ama onların yemeğini de yiyemem. Bir yolunu bulup kurtulmam lazım buradan. Ama nasıl? Ne yapabilirim? Ne? Ne?

Yatakta dizlerini kendine çekip bağdaş kurmuş halde düşünüyordu Yiğit. Ne kadar çok düşünürse düşünsün, ne kadar kafa patlatırsa patlatsın kurtulamayacağını bilse de düşünmeden de edemiyordu. Aksi halde sonsuza kadar buradan kurtulamayacağını biliyordu çünkü. Belki şimdi değil? Belki bir ay sonra? Ama bir gün kurtulacaktı?

Yine aynı sahne. Yine kurtuluş planları yapılırken açılan demir kapı. Bitmiyordu bu devinim bir türlü bitmiyordu.

Gelen Adem Doktordu.

Yiğit iç çekerek,

"Yine ne var?" diyerek onları umursamadığını gösterdi.

Doktor Adem elleri önünde Yiğit gibi iç çekti.

" Doktor Turgay'ı darp ettiğinin farkındasın değil mi?"

" Farkındayım. O da hasta bakıcı kılığına girip beni sınamasaydı. "

"Anlamadım."

"Gayet iyi anladın ufaklık."

"Ne biçim konuşuyorsun? Seni terbiyeye davet ediyorum. "

"Öyle mi? Ufak tefek değil misin yani?"

Kaşlarını kaldırarak yüzüne şaşkın bir ifade yerleştiren Yiğit'in amacı karşısındaki kendini doktor sanan ukalayı biraz olsun sinir etmekti. Hep onlar mı karşılarındakileri sinirlendirecekti?

"Öhö öhö. "

Öksürerek genzini temizleyen Doktor Adem, Yiğit'e dikkatlice bakarak gayet ciddi,

"Sen de çok uzun sayılmazsın." dedi ve devam etti.

" Enes. "

"Banaa Eneees demeee." diye ağzını yayarak konuşan Yiğit bu durumdan zevk almaya başlamıştı. Çünkü Doktor Adem gittikçe sinirlenmeye başlıyor gibiydi. Yani Adem.

" Her kimsen. Artık bıkmadın mı bu durumdan?"

"Bıktım tabii ki? Hani benim kanıtlarım?"

"En kısa zamanda gelecekler. Benim kastettiğim bu değil. Bu odada hapis hayatı yaşamaktan sıkılmadın mı? İnsan içine çıkmak istemez misin?"

" İsterim tabii. Bırakın da gideyim. "

"Bu çatı altında." diyerek sakinliğini kontrol altına alan Adem'e Yiğit gittikçe daha çok sinir olmaya başlamıştı. Aralarında sidik yarıştırır gibi bir gerginlik oluşmuştu ve şuan Adem önde gibi gözüküyordu.

" Ooo bu çatı altında diyorsun yani? Olur neden olmasın. Bu da bir şeydir." diye rahat bir tavır takınan Yiğit beraberliği sağlamıştı.

" Yalnız dışarıda kimseye saldırmayacaksın. Gerçi Doktor Turgay'a saldırdığına göre henüz iyileşme gösterdiğini söyleyemeyeceğim. Hala yanılsamalar yaşıyorsun, ama kısa bir süre sonra seni de arkadaşlarının arasında göreceğimize eminim. "

"Siz eminseniz doktor?" diyerek tek kaşını kaldırıp aslında soru sorduğunu belli etti.

" O zaman, birazdan yemeğin gelir. Bir de yıkanmak istersen içeri de banyo var. Nedim'e söyle sana yeni kıyafetler getirsin. Ha eğer yine aynı şeyleri yapacak olursan. Yani kaçmaya kalkacak olursan az önceki teklifimi uzun bir süre için rafa kaldırmak zorunda kalırım. " diyerek cebinden bir anahtar çıkarıp elinin bağlı olduğu kelepçeyi çözdü ve kelepçeyi de alıp odadan çıktı.

Eli çözülür çözülmez bileğini ovuşturan Yiğit dışarı çıkan birinin daha ardından küfür etti. Burada tek yapabildiği şey buydu zaten. Çok geçmeden içeriye izbandut kel girmişti. Yani Yiğit'in onun kaçmasını engelleyen adamlardan iri olana taktığı isimdi bu.

"Yemeğini getirdim adi sapık."

Adam bunu önemsiz bir şeymiş gibi söylemişti. Biraz sıradan bir şekilde biraz da karşısındakine değersiz olduğunu hissettirecek bir tavırla.

Yiğit ellerini yatağının üzerine koyup gözlerini devirerek duruşunu dikleştirdi.

" Yemiyorum. "

"Yiyeceksin."

Yiğit'in gayet sıradan bir şekilde kurduğu cümlenin aksine gayet asabi bir tavırla cevap vermişti kel izbandut.

"Sana yemeyeceğim dedim."

"Ben de sana yiyeceksin dedim pislik herif."

"Be..."

Yiğit kel izbanduta onunla böyle konuşmayacağını söyleyecekti ama, vazgeçti. Bu adamın laftan anlayacağını hiç sanmıyordu çünkü.

Hasta bakıcı Nedim, elindeki yemek tepsisini sertçe yatağın yanındaki masaya koydu ve sehpanın yanındaki sandalyeye oturdu.

"Yemekleri ağzına tıkmamı beklemiyorsun herhalde. Kendin yiyebilirsin diye düşünüyorum. Yoksa o ellerin senin için fazla olduğu kanaatına varacağım. Lüzumsuz şeyleri sevmem."

Yiğit, izbandutun ne demek istediğini anlamıştı. Şükürler olsun ki henüz düşünme yetisini o kadar yitirmemişti. izbandut ya yemeğini yersin ya da ellerini kırmak zorunda kalırım demek istiyordu. Yapar mıydı? Daha önceki tehditi aklına gelince evet yapabilirdi. En azından bana saldırdı deyip bir elini kırabilirdi. Sağ elini. Bundan korkup da ilaçlı yemekleri yiyecek değildi, ama ne zamana kadar yemek yemeden durabilirdi ki. Bu durumda ya ölümü, ya da deliliği seçecekti. Akıl sağlığını korumayı seçerse bu da iki üç gün sürecekti. Yani ölümü seçmiş olacaktı. O zaman ikinci şık. Geçici süreli deliliği seçecekti. Başka bir seçenek de gelmiyordu aklına. En azından ilaçları düzensiz alırsa etkisi az olacaktı. Antibiyotiklerde de böyle değil miydi? Şimdi bu yemeği yemeyi reddederse bu izbandut ona zarar verecek, üstelik onu burada daha fazla tutmak için bahane yaratmış olacaktı onlara.

" Hadi yesene. İstersen..."

Sinirlenip ayağa kalkan izbandutu sağ elini kaldırarak durdurdu.

"Yiyeceğim."

"Acele etsen iyi olur. Benim vaktim seninkinin aksine kıymetli."

"Bir de laf sokuyor aklı sıra." diye düşünen Yiğit acaba hangisinden yesem , diye düşündü. Hangisinde ilaç vardır, hangisin de yoktur.

" Onların hepsi bitecek."

Arda onu azarlayan bu adamın ağzını burnunu kırmak istiyordu ya, ne durumu, ne de cüssesi buna uygun gibi gözükmüyordu. Derin bir nefes aldı ve ekmekten bir parça bölüp ağzına attı. Sonra da gözüne lezzetli gibi gözüken bir zeytin attı ki gerçekten de lezzetliydi. Peynirinden bir çatan alırken belki de son akıl kırıntılarıyla buradan kaçma planları yapıyordu. Eğer diğer mahkumların içine karışabilirse onlardan burası hakkında bilgi alabilir, böylece kurtulmak için bir umudu olurdu. Hem de biraz insan içine karışarak az da olsa ruh sağlığını koruyabilirdi.

PSİKOTİK(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin