Bagay açtı gözlerini bol yıldızlı bir geceye .Yerde yatmış halde olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Gökyüzündeki bulutları Tengri'nin rüzgarları çok uzaklara götürmüştü.Çevresinde bir şeyleri kutlayan; bağırıp çağıran insan sesleri , 3 kadının şiddetle vurarak tef çalışları , hemen dibinde sönmek üzere olan bir ateş. Bu küçük İskit obasında kutlama zamanıydı şimdi ; Tengri onlara bir oğul vermişti . Tekrar bahar gelecekti, kuraklık kıtlık bitecek , Altay'ın çocukları yaşadıkları bu topraklarda tekrar cenneti yaşayabilecekti .
Lakin Bagay hala üşüyordu ve çevresinde olan bitene anlam veremediği için oldukça korkmuştu. Hiç bir şey hatırlamıyordu Bagay , tek hatırladığı karısının yerde yatan cansız bedeniydi. Ayağa kalkmak için hamle yaptı ; kolayca kalktı . Yarı çıplaktı önce sağını solunu yokladı , artık kabuk bağlamış olan yaralarını kontrol etti.Kalabalığa baktı . Bagay'ın ayağa kalktığını gören Adrı , Bagay'ın çevresinde toplanmış olan kalabalığın arasından fırladı yüzünden içindeki heyecan okunabiliyordu ."Kimsin sen ? Ölümden gelen ." dedi. Bagay , Adrı'nın gözlerinin içine doğrudan bir bakış attı, " Hiç bir şeyi kalmayan bir adam " dedi.Derken kalabalık birden sustu , dikkatle Bagay ve Adrı'nın sohbetine kulaklarını kilitlediler.Adrı tam ağzını açacağı sırada , hemen en yaşlı şaman kadın sohbete daldı , " Nereden gelirsin , nereye gidersin ? ".
Bagay konuşmak istedi ama kelimeler bir türlü dudaklarının arasından dökülmüyordu. Bunca olan bitenden , dökülen kanlardan , yaşadığı kayıplardan sonra tek ağzından çıkan ; sessizce söylediği "üşüyorum " kelimesi oldu. Tulga elinde bir postla Bagay'ı sardı ve kalabalığa doğru seslendi ," Dışarıda ne yapıyoruz ,burnumdaki sümük bile dondu . Tengri bize bir oğul verdi ve onu toprak ana Apinin nimetleriyle doyurmalıyız , haydi içeriye benim çadırıma !!" dedi.
Tulga kendi obasının börüsü olduğu için en büyük çadır ona aitti . Bagay Oba'nın ihtiyarlarıyla ve 3 şaman kadınla birlikte Tulga'nın çadırına geçti. Ne olup ne bittiğini anlamasa bile en azından çadıra gitme fikri Bagay için iyiydi çünkü gerçekten çok üşüyordu ve karnı açtı.Oba'nın ileri gelenlerinden sayılabilecek 9 ihtiyar çadırın içinde çember biçiminde yanlarında getirdikleri deri postları yere serdiler ve postların üzerine bağdaş kurarak oturdular.
Tulga'da aynı şeyi yaptı ve yere oturdu. Üç şaman kadın'da aceleyle çadırın tam ortasında bulunan altı islenmiş siyah kazanın altındaki odunları yakmaya koyuldu.Bagay şaşkınlıkla etrafına bakınıyordu , bu adamlar kimdi ? burası neresiydi ? . Sadece bir içgüdüyle yaşadığı felaketten kendini buraya kadar savrulmuş halde buldu.Çadırın içindeki herkesin dudaklarında sessizlik hakimdi. Kazanın başında içindeki yemeği ısıtmakla uğraşan ; üç şamandan biri olan Börteçine elindeki tahta kaşığı kazana daldırdı , diğer elindeki tahta kabın içine bir çeşit lapaya benzeyen kahverengi yemekten doldurdu. Bagay'a eliyle kazanın biraz yakınında bulunan çadırın orta kısmındaki postun üzerine eliyle oturması için davet etti. Bagay oturdu , Börteçine'nin ona uzattığı tahta kabı aldı.
Çadırdaki herkes dikkatle Bagay'ı izliyordu. Börteçine ; Bagay'a birde tahta kaşık uzattı. Bagay bağdaş kurmuş bir vaziyette kaşığı lapaya daldırdı. Lapa aceleyle ısıtıldığı için , tam sıcak olmamasına karşın çokta soğuk sayılamazdı. Bagay kaşığı tam ağzına götüreceği sırada lapanın kokusunu aldı. Bu koku sanki tanıdıktı. Uzun zaman önce , çok gerilerden gelen bir anı....
İçini anlamsız bir huzur kapladı. Bu yüzden bir kaç kere daha kaşığın içinde ki lapa lokmasını kokladı.Koku ona belirsiz bir anıyı hatırlatıyor gibiydi. Çadırın içinde Bagay'ın çevresinde oturan 9 yaşlıdan adamdan iki tanesi birbirlerine bakıp gülümsediler. Derken biri diğerinin kulağına eğildi ve şöyle fısıldadı "Galiba burnuyla yemek yiyor " . Bu adam beyaz uzun örülü sakalları olan , saçları tamamen dökülmüş uzun ve kalın , yer yer beyazlamış kaşları oldukça dikkat çeken , bu kaşlarından dolayı sürekli bakışlarında sinirli bir hava hakim şişman bir adamdı.
Fısıldadığı adam ondan daha zayıf , kirli sakallı ve ince kaşlarıyla daha kibar görünümlü bir adamdı.Bu defa zayıf olan , kalın kaşlı adamın kulağına eğildi ve "Umarım ağzıyla düşündüğüm şeyi yapmıyordur" dedi. İkisi de gülmeye başladılar .Tulga bu iki gülen adama doğru sert bir bakış attı , ikisi de gülmeyi anında bıraktılar . Tulga uzun bıyıklarını iki parmağıyla kıvırdı ve "İsterseniz kımızda getirteyim Açuk , saz arkadaşınla rahatınız iyi mi ? " dedi
Kel ,uzun sakallı ve şişman olan adamın adı Açuktu. Yanındaki ise Eldem. Bu iki yaşlı adam her zaman espiri kabiliyetlerini oba halkından esirgemezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma .. İSKİTİN GAZABI
Historical FictionBir adamın öfkesinin umut arayan bir halkın inancına dönüştüğü . Romanın bu inançla sınandığı , bolca kan ve akıl oyunlarıyla dolu bir hikaye . Bozkırın çorak arazilerinden orta avrupa'nın bol yağmurlu ve ormanlarla dolu topraklarına.... Kim bili...