Bagay heyecanla , dört nala ; bozkır denizinde atını sürüyordu.Tulga ve erlerine ne kadar erken ulaşırsa o kadar iyiydi. Dün gece kandaş olduğu o uzun boylu herkesin börü diye hitap ettiği, yeni dostunu çok merak ediyordu.Ara sıra rüzgardan gözlerinin önüne düşen saçlarını düzeltiyor artık öğlen vakti yaklaştığı için hafiften yükselen sarı güneşe doğru ilerliyordu. At bir aralık yoruldu , nefes alışverişi çok hızlanmıştı bozkırın soğuk havası atın ciğerlerini çabuk yoruyordu bunu fark eden Bagay hafif bir tepeliğin üzerine vardığında yavaşlattı atını , artık yürür vaziyette ilerletiyordu atını. Gözleri bir toz bulutu gördü , atını durdurdu. Elini güneşten korumak için anlına siper edip dikkatlice toz bulutuna doğru baktı . Yanından iki başı boş at geçti bir tanesi var gücüyle koşarken öteki tırıs gidiyordu. Bagay bir terslik olduğunu anladı keşfe giden hiç bir er atını başı boş bırakmazdı .Atından indi ,tırıs giden atı dizginlerinden tutarak durdurup üstündeki içi tamamen dolu ok kabzasını aldı.Sırtına taktı , yanında yayı dahi yoktu. Derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı , gözlerine vuran soğuk rüzgar yüzünden gözleri yaşarmıştı , burnu kıpkırmızıydı.Bir eliyle gözlerinde ki yaşı sildi hemen ardından sırtında ki kürkü yere fırlattı ve bir hışımla atına bindi. "Son bir sefer" diye düşündü kendi kendine , "Son bir defa bilinmeyen bir kavganın içine dalıyorum" . "heey" diye bağırdı atına ve dört nala koşturarak atını ; o toz bulutunun üstüne gitmeye başladı. Bir kaç dakika sonra uzaktan Lejyonerlerin zırhlarını tanıdı ortada Tulga ve üç eri sırt sırta vermiş dayanmaya çalışıyorlardı.Lejyonerler tarafından katledilen 3 er gördü. Başı boş gezen atların sebebi belli olmuştu çünkü bir aralık yere saplanmış halde duran ciritler dikkatini çekti ama Bagay aldırmadı. Atını sürmeye devam etti. Bir 10 metre sonra Romalıların attığı ciritlerden biri sırtına saplanmış bir er daha gördü.
Er sırtından vurulmuştu gafil avlandığı belliydi ama başka çare yoktu bu kaosun içine dalmalı kandaşını kurtarmalıydı. Atını tekrar durdurdu , atından inip erin üzerinde ki yayı aldı sırtına taktı. Tekrar atına tek hamlede bindi. Aynı yöne doğru at sürmeye devam eden Bagay'ın bakışlarında hiç bir ifade yoktu. Atının nalları yere o kadar sert çarpıyordu ki ; bozkırın kuru toprağını kavuran Tengri'nin evinden düşen ( gökyüzü) yıldırımlar gibiydi. En sonunda iyice yaklaştı hedefine Bagay. Ama onu fark eden kimse yoktu , Romalılar öylesine dalmıştı ki Türk (iskit) kanı dökme niyetlerine kıyamet kopsa bunu kendilerini tebriğe gelen Mars'ın(savaş tanrısı) borusu sanacaklardı. Ve Tulga zavallı Tulga .... Öylesine dalmıştı ki hayatta kalma mücadelesine Obasında ki insanlarını düşünüyordu... Her bir kılıç darbesi savuruşunda bağırıyor , sanki sürüsünü korumaya çalışan bir kurda benziyordu. Bagay'ın gözleri iyice açıldı ve dudaklarını burnuna doğru gerdirdi , artık bir ok mesafesi kadar yakındı , bir kandaş işini yapmalıydı.....
Derken Tulga bacağına aldığı kılıç darbesiyle yere düştü , arkasında ki erlerinden birini iki lejyoner yere yatırmış karnını deşiyordu. Erin bağırışlarıyla beraber bacağında ki yara Tulga'nın cesaretini kırdı yüzünde üzgün bir ifade vardı.O uzun babayiğit gür sakalları olan koca Tulga bozkırın sarı toprağında çaresizce kendini savunmaya çalışıyordu. Rüzgar durdu ; artık Bagay'ın saçları uçuşmuyordu. Tulga 'nın önündeki lejyoner göğsüne son darbeyi vurmak için kılıcını kaldırdı ve birden elindeki kılıç yere düştü dizlerinin üstüne çöken lejyoner Tulga'nın hemen yakınına düştü .
Tulga lejyonerin göğüs zırhından fırlayan ok başını görünce gözleri şaşkınlıktan yerinden çıkacak gibi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma .. İSKİTİN GAZABI
Ficción históricaBir adamın öfkesinin umut arayan bir halkın inancına dönüştüğü . Romanın bu inançla sınandığı , bolca kan ve akıl oyunlarıyla dolu bir hikaye . Bozkırın çorak arazilerinden orta avrupa'nın bol yağmurlu ve ormanlarla dolu topraklarına.... Kim bili...