Bagay gözlerini açtığında , Olafın deri çarıklarını gördü. Sabahın erken saatleriydi daha güneş doğalı 1 saat olmuştu . Olaf " kalk Bagay bugün Malvaya davetliyiz pis Romalı bizi çağırıyor , yeni bir köpeği varmış bugün onu doğramalısın " dedi.
Bagay ayağa kalkarkalkmaz onun eline bir parça ekmekle dünden kalma bir but parçası tutuşturdu . Olaf Bagaya " Ye , karnını doyur , bugün bizim için kazançlı olmalı , e tabi bunun içinde karnının tok olması lazım " dedi .Olaf Bagayın zincirinden tutup onu arabaya bindirdi , zincirini arabadaki kancaya taktı ."Sen yemeğini yerken bende kılıcını alıp geliyorum şimdi burda uslu uslu yemeğini ye çocuk" dedi.Bagay hiç konuşmadan yemeğini yedi aklında sadece bugün ölmemek ve şafakta karısıyla kaçmak vardı.Olafın altınlarını saklamak için gömdüğü köyün hemen dışında nehirin yanındaki gizli zulayıda biliyordu.Eğer bugün dövüşte ölmez ise Olafı boğup karısını yanına aldıktan sonra ilk işi oraya gitmek ve altınları almak olacaktı.
çok geçmeden elindeki ekmek bitmiş but ise bitmeye yakın . Olaf elinde bir kılıç birde kalkanla çıka geldi .Atları ağıldan çıkarıp at arabasına bağladı ve birlikte yola koyuldular. Ormanı ve şehirin çevresindeki büyük tarım alanlarını geçtikten sonra ;
Malva şehrine varmaları yarım gün sürmüştü. Bu şehir tipik roma sınır şehiriydi. Çevresindeki tahta duvar isthikamı , geldikleri köydekinden bir nebze daha uzun ve sağlamdı.Çoğunlukla çamurla dolu Yollarda at pislikleri, etrafta koşuşan yetim çocuklar , adım başı gözüken roma devriyeleri . Bağıran satıcılar.
Ve tabi şehirin tam ortasında bulunan ,diğer yapılardan daha düzgün , aslında şehirde bulunan tek düzgün yapı olmasıyla birlikte çevresinde tuğla duvar istihkamı bulunduğu için direk göze çarpan Maruis Septimusun villasına vardılar.Kapıya geldiklerinde nöbetçi , "kimsiniz " diye sordu.Olaf "patronuna söyle gelsin o beni tanır "dedi. Nöbetçi arkasını dönüp içeriye doğru seslenip birşeyler söyledikten sonra demir kapılar açıldı . Olaf ve Bagay at arabasıyla içeri girdiler . Olaf biraz tedirgin olmuştu daha önce hiç bir roma soylusunun villasına davet edilmemişti; içeride öldürülmekten korkasada , ona teklif edilen para oldukça cezbediciydi.
Maruis Septimus onları hemen evin avlusunda karşıladı . Kollarını açtı ve yüksek sesle "hoşgeldin benim Galyalı barbar arkadaşım , umarım bugün iskit kölen formundadır" dedi. Olaf cevapladı
"oldukça formunda , kana susamış durumda . Sen bana altınlardan bahset " dedi.Ve at arabasından indi. Bagayın kancasını çıkardı ve onu yanına gelen iki lejyonere teslim etti. Bu sırada Maruis Septimus yanındaki kaliteli bronzdan bir asker zırhı giymiş, kısa saçlı genç çocuğa birşeyler söyledi ve çocuk villaya doğru girdi. Olaf başka iki lejyoner tarafından, Maruis Septimusun avluda dövüşü izlemek için kurdurduğu sofaraya davet edildi .Çok geçmeden villaya giren genç çocuk elinde 10 kese altınla geri döndü ,altınları masanın üstüne bıraktı . Maruis "çocuğa " gel oğlum otur yanıma , bize katıl" dedi. Olaf gülümseyerek " demek bu genç çocuk senin oğlundu ha , keşke gelmeseydi babasının kumarda kaybettiğini görmemeli" dedi
Üçlü birden gülmeye başladılar . Hizmetkarlar geldi şarapları kadehlere doldurdu ve üçlü sohbet etmeye devam ettiler.Biraz sonra üçlünün oturduğu masanın tam karşısına denk gelen kum zeminin üzerine 2 tane adam çıktı bunlardan biri Bagaydı, diğeri ise siyah tenli bir afrikalıydı.
Bagayın elindeki kılıç ve tahta kalkana karşılık, bu adamın elinde çatal mızrak ve ağ vardı.
Olaf siyah tenli dövüşçüyü görür görmez "ama bu haksızlık" dedi . Senin savaşçın bir gladyatör benimki ise sıradan bir dövüş köpeği. Biz böyle anlaşmamıştık "dedi. Marius iyice keyiflendi , "Kendine acımayı bırak Olaf, dövüş dövüştür , iyi olan kazansın ve ben senden daha iyiyim "dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma .. İSKİTİN GAZABI
Ficción históricaBir adamın öfkesinin umut arayan bir halkın inancına dönüştüğü . Romanın bu inançla sınandığı , bolca kan ve akıl oyunlarıyla dolu bir hikaye . Bozkırın çorak arazilerinden orta avrupa'nın bol yağmurlu ve ormanlarla dolu topraklarına.... Kim bili...