Haydi buldu, tanıştı ve onu beğendi diyelim nerede buluşabilirdi?
"Yok canım, bütün bunlar gülünç şeyler" diye düşünüyordu.
Herhalde böyle düşünmeyen bir erkeğe zor rastlanır. Yaşlanmanın nasıl bir şey olduğunu anlatanlar işin bu yönünü unuturlar. Yaşlanınca uzun yürüyüşler insanın bacaklarını nasıl ağrıtıyorsa, insanlar popçuların şarkı sözlerini eskisi gibi nasıl anlamıyorlarsa... Belki de insanın evrenin odak noktası olarak gördüğü varlıktan yavaş yavaş kopmaya başladığı, uzaklaştığı dönemdir yaşlılık.
Kırk sekiz yaşım bitirip kırk dokuz yaşına basan her erkek herhalde böyle düşünür. Dünya, eşlerinin heyecanlanmasını bekleyen erkeklerle dolu olmalı. Karılarının cinsellik dışındaki konularda da coşkulu olmasını isteyen ne çok erkek var kim bilir? İşini, okulla ilgili beklentilerini, hayallerini Nell merak etmeyeli o kadar uzun zaman geçmişti ki... Oysa bir zamanlar tüm öğretmenlerin adını ezbere bilirdi, öğrencilerin çoğunu tanırdı. O zamanlar sınıflarda kaç kişi olduğunu, sorumluluk isteyen görevlerde olanları, okul gezilerini, sahneledikleri oyunları ve Aidan'ın Üçüncü Dünya projelerini ince ince sorar, derinlemesine tartışırdı.
Şimdi ise olan bitenden habersizdi. Yeni millî eğitim bakanı atandığında omuz silkmiş, "Bu kadın ne yaparsa yapsın eskisinden daha kötü olamaz" demekle yetinmişti. Nell, "geçiş yılı"nın tam olarak ne olduğunu öğrenmek zahmetine katlanmamış, sadece yılı "Allah'ın belası bir lüks" diye tanımlamakla yetinmişti. "Çocuklara sınavlara çalışmak yerine düşünerek... tartışarak... kendilerini bulma fırsatım vermek ne demek oluyor" diyordu.
Aidan aslında kansını hiç suçlamıyordu.
Açıklama yaptığında ne kadar sıkıcı olduğunun farkındaydı. Vızıltıya benzeyen sesi kulaklarında çınlıyordu. O konuştuğunda iki kızı, on dokuz ve yirmi bir yaşma geldikleri halde neden hâlâ bu saçmalıkları dinlemek zorunda olduklarını merak ederek havalara bakardı.
Ailesini sıkmamaya gayret ediyordu. "Öğretmenlerin hepsi böyledir" diye düşünürdü. Sınıflarda karşılarına dizilen ve onları dinlemek zorunda olan dinleyici kitlesine öylesine alışıktırlar ki anlattıklarının en ince ayrıntılarına kadar kavranabilmesi için gereğinden uzun konuşurlar, konuları tüm yönleriyle açıklamaktan hiç kaçınmazlar.
Aidan aile fertlerinin yaşamına ayak uydurabilmek için inanılmaz bir gayret sarf ediyordu.
Oysa Nell kasiyer olarak çalıştığı lokanta hakkında hiçbir şey anlatmazdı. "Amaan Aidan, ne olacak, bir iş işte... Kasada oturup müşterilerin kredi kartlarını alıyorum. Ya da çeklerini veya paralarım. Sonra paranın üstünü ve faturayı veriyorum. Günün sonunda eve geliyorum. Haftanın sonunda haftalığımı veriyorlar. Dünya üzerindekilerin yüzde doksan beşi de aynı şeyi yapıyor. Bizler önemli konularla boğuşmuyoruz, büyük trajediler yaşamıyoruz, güç dengelerini korumanın savaşmı da yapmıyoruz. Bizler sadece sıradan vatandaşlarız, o kadar."
Onu ne aşağılamak ne de yaralamak istediğini bilse de suratına bir tokat yemiş gibi hissediyordu. Sözlerinden öğretmenler odasında yaşanan çekişmeleri ve tartışmaları ne kadar ayrıntılı anlattığı seziliyordu. Ve Nell'in merakla neler olduğunu öğrenmek istediği, hep ondan yana olduğu, düşmanlık edenleri düşmanı ilan ettiği günler çok çok geride kalmıştı. Aidan geçmişte kalan, dost oldukları, dayanışma ve birlik içinde yaşadıkları o günleri tüm benliğiyle özlüyordu.
Belki okul müdürü olarak atandığında o günler geri gelebilirdi.
Yoksa kendini mi aldatıyordu? Belki de müdür olarak atanması ne karısını ne de kızlarını ilgilendiriyordu. Ne de olsa evdeki düzen kendi kendine yürüyordu. Son zamanlarda ölmüş de onlar sanki bir şey olmamışçasına yaşamaya devam ediyorlarmış gibi geliyordu. Nell lokantaya gidip geliyordu. Haftada bir annesine gidiyordu, "Hayır, Aidan gelmene gerek yok" diyordu, kadın kadına konuşacaklardı. Annesi onları düzenli olarak görüp iyi olduklarından emin olmak istiyordu, o kadar...
Aidan, endişeli bir sesle, "Peki, sen gerçekten iyi misin?" diye sormuştu.
- Beşinci sınıflara amatör felsefe dersi vermiyorsun, demişti Nell. Herkes ne kadar iyiyse ben de o kadar iyiyim... Burada bırakalım istersen.
Aidan tabiî ki orada bırakamadı. Nell'e dersin amatör felsefe değil felsefeye giriş olduğunu ve beşinci sınıflara değil geçiş yılına ders verdiğini söyledi. Nell'in bakışını hiç unutmayacaktı. Bir şey söyleyecek gibi ağzını açmış, sonra vazgeçmişti. İfadesi soğuk bir acıma doluydu. Kaldırım kenarında oturan, paltosu iple bağlı, elinde en ucuzundan bir şarap şişesi tutan bir dilenciye bakar gibiydi.
Kızlarıyla ilişkisinin daha başanlı olduğu söylenemezdi.
Grania bankada çalışıyordu. Onun da anlatacak fazla bir şeyi olmazdı... En azından babasına... Arada sırada arkadaşlarıyla konuşurken çok daha canlı olduğunu gözlemlerdi. Brigid için de aynı şey söz konusuydu. "Baba, ne olur sorup durma, seyahat acentesi iyi gidiyor dedim ya." İyi olmaz mı ? Tabiî iyidir, yılda iki bedava seyahat ve uzun öğle tatiline nasıl fena denebilir ?