Tony O'Brien aniden, "Dün akşam sem" tanıyan biriyle karşılaştım" dedi.
- Bir partide mi. inanmam, dedi Aidan gülümseyerek.
- Yok, kesinlikle tanıyordu. Kadına bu okulda görevli olduğumu söyleyince seni tanıyıp tanımadığımı sordu.
- Kimdi? dedi Aidan. Elinde olmadan meraklanmıştı.
- Adını öğrenemedim. Hoş bir kadındı.
- Eski bir öğrencimdir herhalde.
- Hayır, değil. Öyle olsa beni de tanırdı.
- Tam bir muamma, dedi Aidan, beşinci sınıflara giren Tony'nin arkasından bakarak.
Sımfa aniden çöken sessizliğin bir açıklaması yoktu. Neden öğrenciler Tony'ye karşı böylesine saygı besliyordu ? Konuşurken yakalanmaktan veya yanlış bir şey yapmaktan neden bu kadar korkuyorlardı? Tony O'Brien adlarım bile hatırlamazken! Çalışmalarına zar zor not verir, sınav sonuçlan için hiç kendim yor-mazken. Aslında öğrencilerine fazla önem vermeyen biriydi. Yine de onun onayını almaya önem veriyordu çocuklar. Aidan bunu anlamakta güçlük çekiyordu. On altı yaşındaki kız ve erkeklerin bu davranışını çözemiyordu.
Kadınların kötü davranan erkeklerden hoşlandıklarını hep duyar insan. Nell'in Tony O'Brien'la hiç karşılaşmamış olmasına seviniyordu. Bu düşüncenin hemen arkasından Aidan'ın beyninde başka bir kıvılcım çaktı. Nell'in çok önce onu terk ettiğini söyleyen bir kıvılcım...
Aidan Dunne, dördüncü sınıflara girdi. Sınıfta sessizliğin sağlanması için üç dakika kapıda hareketsiz beklemesi gerekti.
Eski müdür Bay Walsh'in koridordan geçtiğini görür gibi oldu. Belki de hayal görüyordu. Sımfı taşkınlık yaptığında insan hep müdürün geçtiğini sanmaz mı? Tanıdığı bütün öğretmenler aynı şeyi hissettiklerini söylerlerdi. Aidan bu kaygısının önemsiz olduğunu biliyordu. Dördüncü sınıflar biraz gürültü etseler bile müdür bunu önemsemeyecek kadar onu beğenirdi. Aidan, Mountain-view Koleji'nin en sorumlu öğretmeniydi. Bunu herkes kabul ediyordu.
Bay Walsh, Aidan'ı o öğleden sonra müdür odasına çağırdı. Bir an önce emekliye ayrılmak için sabırsızlanıyordu. Bu kez gündelik konuşmalara zaman yoktu.
- Senin ve benim birçok konuya bakışımız benzeşir, Aidan.
- Umarım öyledir, Bay Walsh.
- Evet, dünyaya bakışımız aynıdır. Ama ne yazık ki bu yeterli değil.
- Tam olarak ne demek istediğinizi anlamıyorum ? Aidan doğru söylüyordu. Yoksa felsefî bir konuşma mı yapıyorlardı? Ya da bir uyan mıydı? Bir kınama olabilir miydi?
- Yöntemden söz ediyorum... Yönetim biçiminden. Müdürün oy hakkı yok. Toplantıda haremağası gibi oturmaktan başka bir işe yaramıyor.
- Oy hakkı mı dediniz ? Aidan konunun hangi yöne gittiğini anlıyordu, ama anlamıyormuş gibi konuşmaya karar vermişti.
Aslında yanlış hesap yapmıştı. Müdürü sinirlendirmekten başka bir işe yaramayan bir davranıştı seçtiği... "Haydi, dostum. Neden söz ettiğimi gayet iyi anladın. Görevden... atamadan söz ediyorum, dostum."
- Ah, evet. Aidan kendini aptal durumuna düşürdüğünü anladı.
- Ben Yönetim Kurulu'nun oy hakkı olmayan bir üyesiyim. Fikrimi söylemem yasak. Benim fikrim sorulacak olsaydı eylül ayında bu koltukta sen oturacaktın. Ama yine de "Dördüncü sınıftaki o haytalara dur demesini öğren" derdim. Ben değer ölçüleri uygun ve yerinde, okul için en doğru kararlan verecek insanın sen olduğuna inanıyorum.