-Benimle mutlu olmak istemiyor musun ? Her zaman olduğumuz gibi mutlu olmamızı istemiyor musun ?
- Hayır, Mario, şimdi değil. Teşekkür ederim, ama bu akşam değil.
Mario yataktan kalktı, kadının yanma geldi. Başucundaki mumu yaktı. Yatak odasında elektrik yoktu. Signora, bembeyaz yüzü, yastığa dağılmış kızıl saçlarıyla yatıyordu. Üstüne şehir adları işlenmiş o gülünç yorganıyla... Mario ne diyeceğini bilemiyordu. "Bir gün Sicilya'nın şehirlerini işlemelisin" dedi. "Catania, Palermo, Cefalu, Agrigento..."
Signora yeniden içini çekti.
Mario'nun canı sıkılmıştı. Oysa Annunziata'nın çevresindeki tepelerin ve her gün taze çiçeklerin bir halı gibi örttüğü yamaçlarının iyileştirici gücü sonsuzdu. Signora o tepeleri, o yamaçları yanakları renkleninceye kadar dolaştı.
Leoneler zaman zaman yanma içi zeytin ve ekmek dolu bir sepet veriyorlardı, Mario'nun taş suratlı karısı Gabriella da "Bazısı ilaç yerine kullanıyor" diyerek bir şişe Marsala şarabı vermişti. Leoneler onu bir pazar patlıcanlı ve domatesli Norma makarnası yemeye davet etmişlerdi.
- Adının neden Norma olduğunu biliyor musunuz, Signora?
- Hayır, Signora Leone. Ne yazık ki bilmiyorum.
- Tadı o kadar güzel ki Bellini'nin Norma operasının mükem-meliğine eriştiği için...
- Tabiî Sicilyalı olduğunu unutmayalım, demişti Signora gururla Ellerini okşamışlardı. Bu ülke hakkında, köyleri hakkmda ne
çok şey biliyordu... Ona bayılmamak elde miydi?
Çanak çömlek satan Paolo ve Gianna da Signora d'Irlanda yazılı özel bir sürahi yapmışlardı. Sürahinin ince tülden etrafı boncuklarla çevrili bir de kapağı vardı. Gece başucuna koyduğu suyun ısınmaması için. Böylelikle ne sinek ne de sıcak yaz akşamlarının tozu girerdi suya. Signora'nm kirayı ödemesinde sorun çıkarmaması için köydekiler ev sahibi yaşlı karıkocanın işlerini aralarında paylaşmışlardı. Signora, böylesine bir dostluk ve -evet-sevgi karşısında yavaş yavaş iyileşti, eski gücünü kazanmayı başardı. Dublin'den gelen ne zaman döneceğini merak eden mektupları okudukça ülkesinde olmasa bile burada sevildiğini artık biliyordu Signora. İrlanda'ya rüyadaymış gibi yanıtlar yazıyordu. Annunziata'daki yaşamından, alt katta oturan ve ona muhtaç o yaşlı kankocadan söz ediyordu mektuplarında. Sonra bağıra çağıra kavga eden Leoneler de onsuz yapamazdı. Her pazar onlara yemeğe giderek birbirlerini öldürmelerine engel olmak gibi bir görevi vardı. Ma-
rio'nun otelinden de söz ediyor, turistlerin önemini ve yabancıların gelmesi için köy halkının nasıl elbirliğiyle çalışmak zorunda olduğunu yazıyordu. Görevinin turistleri gezdirmek olduğunu, onları yayan götürdüğü yamaçta, düzlüğün kenarından aşağıdaki vadileri seyretmenin güzelliğini anlatıyordu.
Mario'nun küçük kardeşine vadinin yamacında bir kahve açmayı önermişti. Kahvenin adı Vista del Monte'ydi, yani dağ manzarası; ama İtalyanca adı daha güzel değil miydi?
Vaktinin çoğunu hastanede geçiren babası için üzüldüğünü de yazıyordu. Çiftliği satarak Dublin'e yerleşmekle ne kadar akıllıca bir iş yapmışlardı... Dublin'deki apartman dairesini çekip çevirmeye çabalayan annelerinden söz ediyorlardı. Mektuplarında apartmanda fazladan bir yatak odası olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyorladı. Nora ise bu bilgiyi almamış gibi davranıyor, sadece annesi ile babasının sağlığını soruyordu. Zaman zaman postanın nasıl çalıştığını merak ettiğini de söylüyordu. 1969'dan beri düzenli bir şekilde ailesine mektup yolladığını, seksenli senelere gelmiş olmalarına karşın ne annesinden ne de babasından bugüne kadar bir yanıt almadığını yazıyordu. "Mektupların kaybolmuş olmalarından başka bir neden bulamıyorum" diyordu.