Aidan sinirli olduğunu biliyordu ancak, sımsıkı bir yumruk ?
"Başkasını müdürlüğe layık görmeleri boşuna değil" diye düşündü.
Soruların yanıtlarını, daha doğrusu içini kemiren korkuları ve ürküntüleri, çektiği uykusuzluğu ailesinden kimsenin görmemesi için ayn bir kâğıda yazmıştı.
Şu sıralar Aidan için en zor gün pazardı. Eskiden, gerçek bir aileyken yazın pikniğe giderler, kışın da sağlıklı uzun yürüyüşler yaparlardı. Aidan da ailesinin, sadece oturduğu mahalleyi tanımakla yetinen çoğu Dublin'li gibi olmayışıyla övünürdü.
Bir pazar, trenle güneye giderek Bray Head'e tırmanırlar, oradan komşu yöreyi, Wicklow'u seyrederlerdi. Başka bir pazar kuzeyde, deniz kenarındaki Rush, Lusk ve Skerries köylerine giderlerdi. Bunlar ufak, kendine özgü özellikleri olan kentlerdi, hepsi de sınıra giden yolun üstündeydi. Ailesinin İrlanda'nın diğer yüzünü görmesini sağlamak amacıyla bir günlük Belfast turları da hazırlamıştı.
Hayatının en mutlu günleriydi bunlar... hem öğretmen hem baba; hem anlatıcı hem eğlendirici olduğu günler... Baba her şeyin yanıtını bilirdi: Carrickfergus Şatosu'na veya Ulster Folk Müze-si'ne giden otobüsün nereden kalktığını, trene binmeden önce en iyi patates kızartmasının nerede satıldığını, her şeyi...
Trende bir kadının Grania ile Brigid'e her şeyi böylesine güzel anlatabilen bir babalan olduğu için ne kadar şanslı olduklarını söylediği günü hatırlıyordu. Kızları ciddi ciddi başlarını sallamışlardı. Nell de kulağına eğilmiş, "Besbelli kadın senden hoşlandı, ama havasını alır" demişti. Aidan o an kendini dört metre boyun-daymış, dünyanın en önemli adamıymış gibi hissetmişti.
Şimdi, pazar günleri evde onu gören kimse yoktu sanki.
Geleneksel pazar öğle yemeği âdeti hiç olmamıştı. Başkaları gibi rozbif veya kuzu eti ya da tavuk ya da patates ve sebze yeme alışkanlıkları yoktu. Onlar genellikle gezmeye gittikleri için pazar günlerini rahat bir gün gibi yaşarlardı. Aidan "Keşke pazarlara özgü bir odak noktamız olsaydı" diye düşünüyordu. Aslında o, hep kiliseye giderdi. Nell zaman zaman onunla gelir, arkasından ya kardeşlerinden biriyle ya da işte çalıştığı kızlarla buluşurdu. Tabiî artık pazarları dükkânlar açık olduğu için gidilecek çok yer vardı.
Kızlar hiç pazar ayinine gelmezlerdi. Bu konuyu onlarla tartışmak faydasızdı. On yedi yaşına geldiklerinde Aidan bu işten vazgeçmişti. Pazarları öğleye kadar uyurlar, sonra üstlerinde sabahlık, birer sandviç hazırlayıp hafta arası video kasetlere kaydettikleri filmleri seyrederler, saçlarını yıkarlar, giysilerini gözden geçirirler; arkadaşlarıyla, telefonda konuşurlar ya da eve kahve içmeye davet ederlerdi.
İdare edilmesi gereken tatlı ve eksantrik biri gibi gördükleri annelerine aynı evi paylaştıkları başka bir kız gibi davranıyorlardı. Grania ve Brigid ev masraflarına yaptıkları çok kısıtlı katkıları sanki haklan yeniyormuş gibi isteksiz bir tavırla verirlerdi. Bunun dışında eve hiçbir yardımlan yoktu. Aidan, onlann eve biraz bisküvi, bir kutu dondurma veya bir şişe çamaşır yumuşatıcısı getirdiklerini hiç görmemişti. Yine de istemedikleri en ufak bir şey yapıldığında hemen karşı çıkmaktan çekinmezlerdi.
Aidan, "Tony O'Brien, pazar günlerini nasıl geçirir" diye düşündü?
Tony'nin kiliseye gitmediği kesindi. Öğrenciler, "Pazarları ayine gider misiniz, efendim ?" diye sorduklannda bunu açıkça belirtmişti.
- Bazen giderim. Canım Tanrı'yla konuşmak istediğinde... demişti Tony O'Brien.
Aidan bunu duymuştu. Bu sözleri pazarlan kiliseye gitmemenin büyük günah olduğunu söyleyenlere karşı silah olarak kullanan öğrencilerden duymuştu. Nasıl da keyifle gülüyorlardı...
"Çok akıllı" diye düşündü Aidan. Biraz fazla akıllı... Tann'nın varlığını inkâr etmiyor, aksine kendisini canı istediğinde Tann'yla konuşmak için onun evine uğrayacak kadar yakın bir arkadaşı olarak gösteriyordu. Bu davranış Tony O'Brien'a Tann'mn evinde çok samimi bir yer verirken Aidan Dunne'ı dışlayarak ona Tann'mn arkadaşı olmayan, sadece vakit dolduran biri görevini veriyordu. Al sana bir can sıkıcı olay daha!
Tony O'Brien pazarlan herhalde geç kalkıyordur... Günümüzde townhouse denilen, aslında apartman katı kadar ufak bir evde oturuyordu. Alt katta büyük bir oda ve mutfak, üst katta da bir yatak odası ve banyo olan evlerden. Kapısı tam sokak üstünde olanlardan. Onu sabah saatlerinde evinden genç kadınlarla çıkarken görenler vardı.
Bir zamanlar böyle bir görüntü, müdür seçilmesini imkânsız kılmakla katmaz meslek hayatının sona ermesine neden olurdu. 1960'h yıllarda evlilik dışı ilişkileri olan öğretmenler işten atılıyordu. "Bunu doğru bulduğumu söyleyemem" diyordu Aidan. Zaten tüm öğretmenler bu karara karşı çıkmışlardı. "Ama yine de hayatında tek bir kadına bağlanmak istememiş bir adamın townhouse'un-da arka arkaya değişik kadınlarla görünmesine rağmen hâlâ müdürlük için düşünülebümesi... öğrencilere örnek olması gereken bir göreve getirilmesi... Bu da doğru değil" diyordu.
Böylesine yağmurlu bir pazar günü, saat iki buçukta Tony O'Brien acaba ne yapıyordur ?