MEDIA: AMY
Amy
-Kalk artık! Yeter kendini harap ettiğin, dedi Emma. Cenazenin üzerinden 2 gün geçti ve ben bu yataktan hiç çıkmadım. Ne ağlıyordum, ne de bir tekpi veriyordum. Yemek bile yiyemiyordum. Sanki dünya, benim için durmuştu. Çok sevdiğim, onları için ölürüm dediğim insanlar, gitmişlerdi... Hem de doğum günümde. Hayat, kimseye acımaz. Emma'nın söylediklerine bir cevap vermek istiyordum. Denemeye çalıştım en azından. Sadece dudaklarım titredi ve gözümden bir damla yaş daha aktı. Pes edip duvara bakmaya devam ettim. Emma, yanımdan hiç ayrılmamıştı. İki gündür benimle kalıyordu. Benden habersiz David ile sarılıp ağladığını da biliyordum. Cris ise, o benden de beterdi. İlk gün o da bizim evde kaldı ve sonra ağlayarak çekip gitti. Beynim durmuş, zaman durmuş, dünya durmuş... Fakat gözyaşlarım durmak bilmiyordu.
İlk gün, öldüklerini öğrendiğim gün, hastaneye gittiğimde, belki bir umut vardır diye düşünmüştüm. Morg kısmına yönlendirildiğimde, ayaklarım bedenimi taşıyamadı. Çığlıklarım, gözyaşlarım, artık benim kontrolüm altında değildiler. Yüreğim bu acıyı taşıyabilecek miydi? Biliyorum, o kadar kolay değildi. Başarabilirim, inanıyorum. En azından şimdilik...
-Eğer bu odada çürümek istiyorsan Amy, karar senindir, diyip çekip gitti Cris. Şu an onlara ihtiyacım olduğu halde, beni nasıl terk edebilir ki? Of, kafamı toparlamam ve bir an önce güçlü olmam lazım. Annem ve babam olmadan ne yapacağım, hiçbir fikrim yok. Son günlerde psikoloji diye bir şey kaldı mı, pek emin değilim. Düzgün kararlar bile veremiyorum. Okuldan birkaç arkadaşım ve eski sevgililerim bile gelmişti. Ama kimseyle konuşmadım ve herkesi geri gönderdim. Ben de bu halimden sıkıldım. BU BEN DEĞİLİM!!! Aniden yataktan fırladım. Bir an önce ayılmalıyım. Bu kadar güçsüz biri değilim ben. Sıcak duş aldığımda derimin ne kadar da yıprandığını, çöktüğünü fark ettim. Sanki… Sanki bir ölü gibiyim. Ruhum bir an olsun bedenimden ayrılmış gibi. Banyodan çıkıp çekmeceleri karıştırdım. Makyaj malzemelerini bulduğumda hepsini etrafa saçıp elime geçenlerle kendime çeki düzen vermeye başladım. Gözümdeki mor halkaları kapatıcı ile kapattıktan sonra hafif bir makyaj yaptım. Odaya geri döndüğümde David ve Emma bana şaşkınca bakıyorlardı.
-Çıkın odamdan.
İkisi gözlerini pörtleterek bana bakıyordu. Şu an kimseyi dinleyecek ya da oturup ağlayacak durumda değildim. Şaşkınca bana bakan Emma omuzlarımdan tutup sarstı beni. Ne yapmaya çalıştığını hala anlayamasam da kafamı sağa sola sallayıp yere baktım.
-Ne, dediğinde Emma, kafamı kaldırıp dimdik gözlerinin içine, sertçe baktım. Tek çarenin buradan kaçmak olduğunu biliyordum. Buradan derken odadan değil tabi ki. Şehirden...
-Eşyalarımı toplayıp gidiyorum. Başka şehre, başka okula, başka eve... Neresi olursa oraya. Burada kaldıkça duvarlar üstüme üstüme geliyor. Her yerde onları görüyorum. Bu eşyalar, bu semt, bu oda olduğu sürece ben daha da kötü olacağım.
Gözümden bir damla yaş süzüldü. Elimin tersiyle silip derin bir nefes aldım. Dolabıma gidip sessizce akmaya devam eden gözyaşlarımı sildim ve valizimi çıkardım. Yatağımın üstüne attım ve elime geçen kıyafetlerimi, eşyalarımı, geride neyim varsa hepsini toplamaya koyuldum. Durmak bilmeyen gözyaşlarımı silmeye çalıştıkça daha çok akıyordu. Daha fazla sinirlenmeme, kendime daha fazla zarar vermeme neden oluyordu. Sinirden elimdeki kıyafetleri bir yerlere fırlatıp hıçkırarak ağlamaya başladım.
-Şşşş, tamam. Ağlama ama... Bizi burada bırakıp gidiyor musun?, dedi David ve bana sarıldı. Ondan ayrıldığımda daha iyidim. Ona dönüp gözlerimi kapatıp:
![](https://img.wattpad.com/cover/10356309-288-k325434.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zor Görev ♥ [KISA SÜRELİĞİNE ASKIDA]
Novela JuvenilÜç genç kız, Onları bekleyen zor bir görev. Ve tek bir seçim... Aşk mı? Ölüm mü? Onlar bu zor görevi başarabilecekler mi? Peki siz olsanız hangisini seçerdiniz? Üç genç kızın başına gelenleri anlatan ve ilk hikaye olan zor görev sürprizlerle sizler...