ZG-Ne Demek Bu? ♥

401 44 17
                                    

MEDİA: DÜŞÜNME ODASI

CHARLİE

Patron'dan gelen mektubu alıp Emily'e aldırmadan yukarı çıkıp kot bir şort ve üstüne askılı Guns n Roses tşörtü aceleyle giymeye çalıştım. Yanıma bir miktar para alıp gizlice garaja indim. Elime geçen ilk anahtarı alıp arabama atladım. Gaza son hızla yüklenirken boş olan sokakları inletiyordum. Bu herif beni nereden buldu? Ben ondan kaçtıkça o bana daha çok yaklaşıyordu. Nasıl bir belaya bulaştım ben? Neden kurtulamıyorum bu adamdan? Tanrım, biri bana yardım etsin!

Birkaç dakika içinde bara gelip odaya çıktım. Kafamı toparlamam lazımdı. Acaba... Yine görev verir miydi? Beni neden istiyordu ki. Hayat, neden bu kadar yorucu ve labirent? Üstten bakınca çözülmesi kolay, içinde olunca kaçışı zor bir oyun. Burada olmak beni daha çok etkisiz kılıyordu. Yardım edecek biri varsa, onun şu an çıkmasını istiyorum! Yavaşça odadan çıktım ve kimseye aldırmadan bardan çıkıp caddeye doğru ilerledim. Gecenin bu saatinde taksi de olmaz ki. Yavaş adımlarla yürümeye karar verdim. Belki kafam dağılır, farklı şeyler düşünürüm. Yürürken yanımda bir araba belirdi. Hiç aldırış etmeden yoluma devam edecektim ki adamın biri camını açıp konuşmaya başladı.

-Hey seksi şey, atlasana arabama. Evim boş. Eee, ben de boşum. Seninle unutulamayacak bir gece geçirebiliriz.

Histerik bir kahkaha atıp yoluma devam etmeye karar verdim. O da benimle aynı hızda arabayla geldiğini görünce sinirlerim tepindi.

-Siktir git uçkuruna düşkün paranoyak. Sen kendini ne sanıyorsun, ha? Hadi onu geçtim, beni ne sanıyorsun?

Çok sinirliydim ve bağırarak konuşuyordum. Bardan çıkan bütün herkes bize bakıyordu. Adam cebinden silahını çekti ve konuşmaya devam etti.

-Gel diyorsam geleceksin sürtük. Çabuk atla arabaya!

Tanrım, yine mi mal biri? Düşünsenize, ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide olduğunuzu. Yapmazsanız, öleceksiniz. Yaparsanız, siz kendinizi dayanamayıp öldüreceksiniz. Biri beni lütfen kurtarsın. Arabasının kapısını açtım ve tam içeri girecekken biri adamla konuşmaya başladı.

-Seni adi seks düşkünü seni. Siktirip gider misin yoksa ben mi halledeyim?

Karanlıkta kim olduğunu tam olarak göremiyordum ama seslere bakılırsa adamın suratını pataklıyordu. Bir tane daha... Bir tane daha ve bir tane daha. Adamın yaşaması imkânsız gibi bir şey olmuştu. Hem adamın hem onu döven kişinin hem de benim suratım kan olmuştu, galiba. Ne yapacağımı bilmiyordum. Arabanın içinde sessizce bekliyordum. Belki Tanrı ruhumu alır diye. Ama lanet olasıca almıyordu işte. Biri kolumdan tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. Arkama baktığımda herkes bizi izlemeye koyulmuştu. Sesler yükseldiğinde bizi izlemek dışında dedikodu yaptıklarını da anladım. Canım git gide daha çok acıyordu. Arkama bakmak yerine önüme dönüp koluma baktım.

-Bıraksana kolumu adi şerefsiz herif. Sende mi beni becermek istiyorsun, ha? Hepiniz uçkuruna düşkün pisliklersiniz, diye bağırıyordum. O ise beni hala sürüklüyordu.

-Çeneni kapatmayı düşünüyor musun yoksa ben mi kapatayım? dediğinde biraz tırsmıştım ama hepsi erkek değil mi? Genetik olarak iğrençler.

-Sen zahmet etme, ben kapatırım, dediğimde beni bir boş sokağa götürmüştü. Duvara yasladı beni ve kollarını iki yanıma uzatıp öncekinden daha sıkı tuttu. Sen kimsin de Charlie Brown'a böyle bir şey yapıyorsun? Söylediği sözler karşısında ne kadar şaşırsam da benim kim olduğumu tam olarak bilmiyordu galiba. 

-Bir dahakine bücür, buralarda ben olmayabilirim. Şanslı günündesin demem daha doğru olur, sürtük. Kendini korumayı dene.

-Bunu sana soracak değilim ve senin de söylemene gerek yok.

-Ha, yani ben olmasaydım şimdi, o adamla seks yapacak mıydın? Vücudunu onun gibi birine verecek miydin? Hepiniz aynısınız . Küçük, pis SÜRTÜKLER!

Bunu duyunca o kadar çok sinirlendim ki yapıştırdım bir tane suratına. Bu çocuk benim kim olduğumu bilmiyor gerçekten.

-Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun değil mi? Ben senin o altında inleyen kızlar gibi değilim. Orospu çocuğu.

Son dediğimi mırıltı şeklinde söylesem bile galiba duydu. Ben bunları söylerken yerden kalkmıştı. Zaten daha sonra kendimi yerde buldum. Yanağım o kadar çok acıyordu ki. O piç bana mı vurmuştu şimdi? Ah, bir gecede iki tokat. Bu biraz fazla olmaya başladı. Bunun cezasını çok kötü ödeyeceksin pislik.

-Beni iyi dinle minik sürtük. Sen asıl benim kim olduğumu bilmiyorsun herhalde. Bundan sonra peşindeyim. Hangi cehenneme gidersen git, ben seni her yerde bulacağım, diyip çekip gitti. Ben şimdi bir erkek tarafından tehdit edilmiş mi oluyorum? Uçkuruna düşkün seks manyağı piç. Yavaşça yerden kalktım ve yürümeye koyuldum.

Tanrımm!!! En sonunda bir taksi bulmuştum. Hemen atladım ve adresi verdim. Camdan dışarıyı izlerken aklımda hala o vardı. Aslında en sonunda yüzünü gördüm. Ara sokaktaki lamba sayesinde. Aslında çok seksi bir yüzü vardı gördüğüm kadarıyla. Siyah rampa saçları ve sporcu vücudu. Bunu o giydiği ceketin içindeki yapışık tişörtten anladım. Offf! Bu çocuk bana bir yerden tanıdık geliyor, bakalım. Yakında her şey belli olur. Stephen gitti şimdi şu çocuk geldi aklıma. Bir de benim peşimi hiç bırakmıyacakmış. Hıhı ok. Ama şunu da kabul etmeliyim ki Leo’dan sonra gördüğüm en yakışıklı erkeklerdendi. Yine aklıma Leo gelmişti. Onunla yaşadıklarımı, o masum zamanlarımı, sonrasındaki iğrençliklerim. Beni bir canavar yaptılar, aşkım. Şimdi sana o kadar çok ihtiyacım var ki... Neden gittin Leo, neden? Şimdi sen yanımda olsaydın bunların hiçbiri olmayacaktı.

Yanağımdan süzen gözyaşlarını sildikten sonra gelmiştim zaten. Hemen inip eve girdim. Odama çıkmadan “Düşünme Odası” yazan kapıyı açtım. Burası benim kendi kurduğum küçük bir dünyaydı. Kitaplardaki gibi... Adı üstünde, düşünme odamdı. İçerde sadece lamba ve üstünde bulut şeklinde pamuklar vardı. Camlardan dışarı baktığımda sadece ay gökyüzündeydi. Bu odayı seviyordum. Çünkü kafa dağıtmanın tek yolu burada oturup gökyüzünü seyretmekti. Aslında bu odada bir dolap bile vardı ve bu dolabın içinde gerçek ben'im geçmişim duruyordu. Sadece geçmiş anılar. Onunla olan fotoğraflarım, kıyafetleri, günlüklerim, mektuplarımız. Her şey buradaydı. Kalbim de ordaydı. Ağlamayı kesmeyi ve üzülmeye bir son vermeyi düşündüm. Hayatım zaten boktan. İyice sıçmak istemiyorum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yere kıvrılıp uyumaya koyuldum.

♂♀♂♀♂♀♂♀♂♀♂♀♂♀♂♀♂♀

Burası neden yumuşak değil? Yastığım nerdeydi? Güneş, camlardan fırlayıp direk gözüme geliyordu. Lanet olsun! Düşünme odasında mı sızmıştım? Güzelce bir yarım saat esnedikten sonra gözlerimi ovup güneşi durdurmaya çalıştım. Bir işe yaramayınca resmen sürünerek kapıya doğru ulaştım. Kapıyı açıp kapıdan destekle ayağa kalktım. Mutfağa inmek için büyük bir savaş versem de kazanan yine ben oldum. Soğuk bir portakal suyuynun iyi geleceğini umdum. Bir bardak alıp dolaptan portakal suyunu alıp doldururken posta kutusunun tik sesi kulağımda çınladı. Kaşlarım çatık, arkamı döndüm. Saat daha 7:52 idi. Oflayıp son bir yudum alıp mutfak kapısından dışarı çıktım. Etrafıma baktığımda kimse yoktu. Kutunun içinde bir mektup duruyordu. Acaba kimdendi? Elime almak için uzandığımda parmağımı kağıdın sivri bölümüne iyice sürtüp kestim. Acıyla hafif inleyince lanet olası mektubu alma çabam pek uzun sürmedi. Derin bir nefes alıp kağıdın üzerinde yazanı okumaya çalıştım. İlk başlarda bulanık gelse de gözüm alışınca keşke gözüm bulanık kalsaydı dedim. Üstünde yazan PATRON yazısını görünce endişeye kapıldım. Eğer üst üste 2 mektup gelmişse, üçüncüsü pek de iyi sonuçlanmayacaktı. Dışarıya bakıp:

-Lanet olsun!! Senden nefret ediyorum adi herif. Benimle uğraşma! diyip elimde mektupla içeri geçtim. Yine ondandı. Yine beni tehdit ediyordu. Ve yine savunmasızım. Her şey karmaşıktı. Ama belirli bir düzene koyarsak aklımda yatan ilk sorunun bunların anlamının ne demek olduğuydu. Ama şundan emindim. Takip ediliyprdum. Her gün, her saat, her dakika, her saniye izleniyorum. Nerde olursam olayım... Size benden tavsiye:

"Eğer Patron'dan mektup alırsanız, SAKIN AÇMAYIN!! Çünkü açtığınız anda, sevdiğiniz ölümü bir olur. Sessizce..."

Zor Görev ♥ [KISA SÜRELİĞİNE ASKIDA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin