L u k e
"Buradan çıkmak istediğini biliyorum."
"Ne istediğim konusunda hiçbir fikrin yok."
"Seni çıkarabilirim."
"Umurumda değil."
İç çektim ve ellerimi önümde birleştirdim. "Bu nasıl olacak Michael? Bütün konuşmayı böyle mi yürüteceğiz?"
"Sana mı soracağım?"
"Beni terslemeyi kes!" Yükselen ses tonumu düşürürken parmaklarımı birbirine kenetleyip sıktım. "Özür dilerim diyorum. Kabul, tam bir göt deliğiyim. Ama nasıl bilebilirdim?"
Kafasını kaldırıp yüzüme anlamsızca baktı. "Bana seni seviyorum dedikten sonra gitmenin bir şekilde beni dağıtmayacağını mı düşünmüştün?"
"Elimde hiçbir şey kalmamıştı."
"Şimdi benim de kalmadı." Bana kilitlediği bakışlarını yerdeki fayansa çevirdi tekrar. "Gitmekte haksızdın."
"Ben de bunu söylüyorum, özür dilerim Michael."
"Kapa çeneni."
"Sen kapa çeneni." Elimle alnıma vurdum. "Tanrım, artık sussan..."
"Pekala."
Elleriyle oynamaya devam ederken titrettiği bacağı yüzünden önüne düşen saçları sallanıyordu ve ben buna bakıp bile hipnotize olabilirdim. "Seni seviyorum Michael." Kafasını kaldırıp yüzüme baktı, gözlerimi kaçırdım ve bu kez aşağı bakan ben oldum. Bileklerindeki izler hala duruyordu ve ben onu her gördüğümde pişmanlık denizinde boğulmamak için çırpınıyordum. "Beni tekrar kabul et, sana ihtiyacım var."
Kısa parmaklarını çenemin altında hissettim. Dokunuşu soğuk ve titrekti, çekingen davranıyordu.
Uyguladığı kuvvete boyun eğip başımı kaldırdığımda gözleri yüzümde geziyordu. Bana biraz daha yaklaştı. Kollarını omuzlarıma doladığını hissettiğim anda büyük bir heyecanla onu sıkıca sarmaladım.
"Beni öldürdün sen." diye mırıldandı başı omzumun üzerinde dururken. "Kendimden bir parçayı kaybettim ama o çöplükte, gözlerim kararırken aklıma gelen tek şey senin yüzündü."
"Her şey değişti biliyorum ama ben hala seni eskisi gibi seviyorum. Yemin ederim." Tişörtünü sıkıca kavradım. "Karen öldüğünü söyledi, hayatta olduğunu bilsem bir dakika bile durmazdım."
"Artık eskisi gibi olamam." Geri çekilmesine izin vermek istemedim ama bunu yapmak zorunda olduğumu biliyordum. Kollarını çözdü ve uzağa kaydı. "Dağıldım Luke. Kendim bile aynada gördüğüm kişiyi tanıyamıyorum. Paramparçayım. Gittikçe daha da deliriyorum." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Uzak durmalısın."
"Yeteri kadar durdum." Elini tuttum ve sıktım. "Olmaz Mike, anlıyor musun? Seni geri kazandım sonunda."
"Luke lütfen, ait olduğum yer burası."
"Hayır..." diye mırıldandım.
"Hadi git şimdi, yemek vakti geliyor." Elini geri çekti.
"Buradan kurtulmak istiyorsun biliyorum, lütfen beni dinle."
"Vazgeçtim." Yastığıma yaklaştı ve yatakta arkasına yaslandı. "Burası bana yararlı. Tam istediğim şeyi yapıyor." İç çekti. "Beni senden uzak tutuyor."
Sertçe yutkundum. "En azından seni görmeye gelmeme izin ver."
"Belki." diye mırıldandı. "Beş dakika bitti."
"Sana verecek beş dakikalarımın sınırı yok." dedim ayağa kalkarken. "Tekrar geleceğim ve seni daha mutlu görmek istiyorum."
Yüzüne baktığımda ifadesizdi; ama kapıdan çıkarken gülümsediğinde yemin edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gravity + clemmings (-)
Fanfiction"Nereye gittiğim fark etmez, ruhuma baskıladığını hissedebiliyorum." -Sequel to Sink or Swim- Önce ilk kitabı okumanız önerilir. For you: @muke4world © hoodwincliffings