M i c h a e l
"Oh Michael." Calum gözlerini kısıp kapıya yaslandıktan sonra başını kaşıdı. "Bu saatte ne işin var burada?"
"Dışarı çıkmam gerekiyor." Düzensiz nefeslerle konuşmaya çalıştım. "Dışarı çıkmalıyım Calum, bana yardım etmen gerekiyor. Delirmek üzereyim. Bir yıldır aynı yerin içinde dönüp duruyorum."
"Hey, hey. Sakin ol." Kapının arkasından çıkıp beni omuzlarımdan kavradı. "Derin nefes al, sana yardım edeceğim."
Başımı hızlıca salladım ve içer geçmem için bana küçük bir kuvvet uyguladığında itiraz etmeden odasına girdim. "Saat kaç?" diye sordum, dişlerimin titrerken birbirine vurduğunu duyabiliyordum.
"4.55." diye yanıtladı. "Dostum, berbat görünüyorsun."
"Yemin ederim kapını bir sakso için çalmayı tercih ederdim." Parmaklarımı kenetleyip başımın arkasına koydum ve bastırdım. Kulaklarım durmaksızın çınlıyordu ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Calum üzerine bir gömlek giydi ve ardından ayakkabılarını ayağına geçirdi. "Ceketin var mı, muhtemelen dışarıda taşakların donacak." Başımı iki yana sakladığımda bana bir kar montu fırlattı. "Hadi gel."
"Seni uyandırmak istemedim, üzgünüm. Ama aklıma sadece sen geldin."
"Sorun değil." dedi başka bir odanın kapısına geldiğimizde. Kapıyı çaldı ve iki saniye bile olmadan benim gibi renkli saçlı bir çocuk kapıyı açtı. Önce bana gözlerini dikti ve ardından Calum'a döndü. "Selam Tate." diye mırıldandı Calum.
"Sorun ne, kivi?"
"Michael'ı dışarı çıkarmalısın."
"Neyden bahsettiğini bilmiyorum." dedi isminin Tate olduğunu öğrendiğim çocuk.
"Kahretsin." dedi Calum elini basketbol şortunun içine sokarken. Ben başımı çevirirken Tate sırıtıyordu. "Ah tanrım, tam bir orospu çocuğusun." Tekrar döndüğümde Calum'un ona bir elli dolarlık banknot uzattığını gördüm.
"Gel bakalım vampir çocuk." Yan gözle Calum'a bakarak teşekkür ettiğimi fısıldadıktan sonra Tate ile içeri ilerledim. Oldukça kaslı kolları olduğundan ağır dolabı çekmesini izlemek huzur verici derecedeydi. Dolabın arkasından metal bir ızgara çıktı. "Burayı kazdım." dedi. "Fabrika tarafına çıkıyor ve önünde bir çöp konteyneri var. Çıkınca yerine koymayı unutma."
"Teşekkürler." diye mırıldandım beynimin zonklamasına ve bedenimin titremesine engel olamayarak. Bana başını eğdi ve ben de yere çöküp kısa delik tünelden hızla emekledim.
Elimi öne doğru uzattığımda hissettiğim soğuk metali ittiğimde kötü koku burnuma doldu ama umurumda değildi. Dışarı çıkıp dizlerimi silktim ve vakit kaybetmeden çitlerden atlayıp yorumlana kadar, var gücümle koştum.
Bir süre sonra kendimi çimenlere bıraktığımda yeni yeni mavileşen gökyüzü bana gülümsüyordu. Güzel havayı içime çektikten sonra üzerinde olduğum çimlere yattım.
Uzun zamandan sonra ilk kez bu kadar özgür hissediyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/86156301-288-k425229.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gravity + clemmings (-)
Fiksi Penggemar"Nereye gittiğim fark etmez, ruhuma baskıladığını hissedebiliyorum." -Sequel to Sink or Swim- Önce ilk kitabı okumanız önerilir. For you: @muke4world © hoodwincliffings