;6

162 27 12
                                    

M i c h a e l

"Açın şunları!" Elimdeki cırt cırtları daha çok zorladım ama bileklerimin artık acıdan yandığını hissedebiliyordum. Parmaklarımın arası kayganlaştığında bunun kan olduğunu biliyordum. "Çıkarın beni!" Başımı üzerinde duran platforma çarpmaya başladığımda kapı açıldı ve hemşire içeri girdi.

"Çıkar beni, ben deli değilim! Duyuyor musun beni?!"

"Buradaki herkes öyle söylüyor." dedi hemşire ve yanımda duran masaya ilerleyip bir enjektörü eline aldı.

"Hayır, hayır, hayır." İlaç şişesini eline aldığında tepinmeye devam ettim. "İstemiyorum, hayır."

Bana yaklaştı ve enjektörün ucunu açtı. "Sabit dur."

"Hayır!" Kolumu sallamaya başladım.

"Michael..." dedi birisi, sol tarafıma döndüğümde terapisti gördüm. "Sakinleş ve bize izin ver, daha kötüye gidiyorsun."

"Bırakın beni." Dolan gözlerimi sıktım ve yaşların yanaklarımdan süzülmesine izin verdim. Bu bir anlık dikkat dağınıklığımla iğnenin damarıma girdiğini hissetmem bir oldu. Yüksek sesli bir çığlık attım. Tabii ki acıdan değildi, terapist kolumu sıkıyordu.

İlacın vücuduma dağıldığını hissetmeye ve uyuştuğumu fark etmeye başlamıştım. Kafamı salladım. Tekrar ve tekrar platforma vurmaya devam ettim. "Hayır, hayır..." Alnımda biriken terler yanaklarımda göz yaşlarımla buluşuyor, hareketlerim yavaşlarken ve titrerken yüzümden usulca süzülüyorlardı.

"Huzurlu bir uyku çekeceksin Michael, söz veriyorum."

"Senden nefret ediyorum." dedim son güçlü nefesimle. Gevşeyen kaslarımla cırt cırtlar artık o kadar sıkı gelmiyordu. "Senden nefret ediyorum ve buradan çıktığımda hesabını soracağım."

"Buradan çıkabilmene imkan yok."

"Size şeytan derken haklıydım."

"Sus ve uyu Michael, uyandığında odanda olacaksın." Görüşüm göz yaşlarımla ve yarı aralık göz kapaklarımla bulanıklaşırken kimyasallara yenik düştüm. Gerçekten de uyandığımda odamdaydım.

Hızla yataktan fırlayıp kalktığımda bir oraya bir buraya döndüm. Bileklerimi kontrol ettiğimde çizilmiş olduklarını ve kabuk bağladıklarını gördüm.

Buraya kendime zarar vermemem için kapatılmıştım ama bana zarar veren onlardı.

Soğuk zemine oturdum ve beyaz eşofmanımın ipleriyle oynarken etrafıma bakındım.

Buradan çıkabilmene imkan yok.

Gerçekten o kadar deli miydim ben? Bu kadar kafayı yemiş miydim de hayatımı bir akıl hastanesinde geçirmek zorundaydım?

Hayır.

Buradaki herkesten daha akıllıydım, bunu biliyordum. Henüz o kadar çıldırmadığımdan emindim ve bir şekilde buradan çıkıp gidebilirdim.
Hala.

Tate'in duvarını tekrar örmüşlerdi, oradan çıkamazdım. Hala şansım varken neden gitmedim bilmiyorum, aptalın tekiyim.

Ön kapıyı kullanmam imkansız ve arka kapı da aynı şekilde. Pencerem parmaklıklı.

Terapist haklıydı. Tek çıkış yolum bir doktor raporuydu ama ülke üzerindeki hiçbir doktor bana öyle bir rapor yazmazdı.

Kapımın kilidi açıldı ve ince bir ışık hüzmesi loş odaya daldı. "Bay Clifford..." dedi bir kadın sesi, onun terapist olduğunu biliyordum. "Bir ziyaretçiniz var."

Bana bu denli nazik yaklaşmasından dolayı o ziyaretçinin yanında olduğunu düşündüm. Çıplak ayaklarımla, terliklerimi bile almadan kapıya yürüdüm ve önce terapistin  kırmızı gözlüklerini, ardından da arkasındaki üniformalı adamı fark ettim.

"Onu görmek istemiyorum." dedim kısık bir sesle.

"Michael. Çok kısa konuşacağım lütfen. 5 dakika ver bana, sonra istediğini yap." dedi Luke, yüzündeki suçlu ifade bir an olsun silinmemişti.

"Sadece 5 dakika." dedim. Terliklerimi giydikten sonra yatağıma oturdum ve kendimi hayatımdaki en uzun beş dakikaya hazırladım.

gravity + clemmings (-)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin