;8

163 31 9
                                    

M i c h a e l

Odada olan tek ses derin ve sıkça aldığım nefeslerimin yaptığı yankıydı. Yatakta dönüp durdum, 3 saattir uyumaya çalışıyordum ama imkansızdı. Kollarım, üzerlerine yattığım için uyuşmuştu ama şu an bu derdi umursayacak durumda değildim.

Doğruldum, parmaklarımı hareket ettirip açılmasını sağladıktan sonra yanımdaki küçük masada duran plastik bardaktaki suyu içtim. Suyun kurumuş dudaklarıma ve boğazımdaki yanmaya pek yardımı dokunmamıştı ama en azından odadan çıkmam için yeterli ayıklığı sağlamıştı.

Kapımı sessizce açtım, cuma geceleri kilitlemezlerdi. Fayans zeminli koridorda yürüdüm ve kendimi zincirlenmiş ana kapının karşısındaki danışma masasının önünde buldum. Duvar saati 4.15'i gösteriyordu ve gözlerimin altındaki torbaları geçirmeyi bırak, ertesi günkü enerjimi sağlayacak kadar bile uyuyamamıştım.

Danışma masasına eğildim ama her zaman kullandıkları telefonun orada olmadığını gördüm. Çekmeceleri karıştırdım, dolapları açıp kapattım ama yoktu. Vazgeçip odama döneceğim sırada spiral kablonun masanın altından bana merhaba dediğini gördüm. Eğilip onu oradan alırken sırıtıyordum.

Araya araya ezberlediğim ve bir daha da unutamadığım numarayı tuşlarken bir yandan da değiştirmemiş olması için dua ediyordum. Telefon uzunca bir süre çaldı fakat sonra yorgun bir kadın sesi kulağımı doldurdu.

"Alo?"

"Be-ben Luke'u aramıştım, üzgünüm. Yanlış numara sanırım."

"Uh, hayır." Kadının esnediğini duydum. "Ben kuzeniyim, o uyuyor da."

"Söyleyeceklerim acil, lütfen uyandırır mısınız?" Dudağımı dişledim ve telefonun o tanıdık sesle oluşturduğu armoni için uzunca bekledim.

"Evet, ben Luke."  Sesi derinden ve biraz da hasta gibi geliyordu.

"Luke..." Sertçe yutkunurken karşı taraftan ben olduğumu anlamışçasına adımı mırıldandı. "Luke, sen haklıydın. Beni buradan çıkarman gerekiyor. Dayanamıyorum. Her gece uyuyamamak, kafamdaki sesler, her şey. Burayla ilgili her şey benden delirmemi istiyor. Derince nefesler alıp verdim ve ağlamaya başlamadan önce sesimi tizleşmesine izin verdim. "Lütfen Luke, kurtar beni."

"Aman tanrım." Sesi şimdi daha ayık geliyordu. "Michael, şu an çıkabileceğin bir yer olduğunu sanmıyorum." Birkaç takırtı oldu. "Yine de gelmemi ister misin?"

"Sana ihtiyacım var..." Elimi saçlarımın arasına geçirdim ve çektim. "Lütfen..."

"Pekala, pekala." Bir anahtar sesi duydum ve ardından kapıyı kapatmasının sesini. Apartman boşluğuna girdiğini belirtircesine sesi yankılanmıştı. "Beş dakikaya orada olacağım. Sadece beni bekle ve iyi şeyler düşün, olur mu?"

Göremeyeceğini bilsem de başımı sallayıp telefonu kapattım. Yavaşça eski yerine koydum ve zincirli kapıya gidip açmayı denedim ama nafileydi. Üzerime bir ceket bile giymemiştim ve serin hava titrememe sebep oluyordu. Ama kaldım ve cam kapının önünde bekledim. Luke dediği gibi yaklaşık beş dakika içinde orada olana kadar kapıya yaslanıp ağladım.

"Michael... Sakin ol, buradayım işte." Sokak ışığının aydınlattığı yüzünü gördüğümde gözlerimi sildim ve kapıya biraz daha yaklaştım.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Kapının aralığında elimi olabildiğince dışarı uzattığımda parmaklarımın ucunun dışarı çıkmasını sağlayabilmiştim. Baş parmağını çıkarttığım parmaklarımın üzerinde gezdirdi.

"Her zaman..." diye fısıldadı ve diğer elini cama koydu. "Hadi uyu Mikey."

Birkaç dakika sonunda yorgunluğuma yenik düşerken bana beni sevdiğini söylediğini duydum ve bunun uzun zamandır  duymaya en çok ihtiyacım olan şey olduğu gerçeğine inanamadım.

gravity + clemmings (-)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin