M i c h a e l
"Ben... Gerçekten bilmiyorum. Uzaklaşmak istiyorum sadece. Sizce nereye gitmeliyim?"
Kadın bıkınca gözlerini devirdi ve bilgisayarında birkaç tuşa bastı. "Alaska olur mu?"
"Hayır, çok soğuk." Elimi çeneme koydum ve standa yaslandım. "Ben en iyisi Illinois'ye gideyim. Chicago , ne dersin?"
"Evet, güzel bir yer."
"Pekala, öyle olsun o zaman." Parmaklarımı tıkırdattım ve kadın biletimi ayarlayana kadar etrafı seyrettim.
"Hong Kong için check-in yaptırmak istiyorum."
Sesi duyduğum tarafa döndüğümde çok yakından tanıdığım sarışın adamla göz göze gelmiştim. "Ah siktir." Kapüşonumu şapkamın üzerine çektim ve bilet gişesindeki kadın bana seslenirken oradan kaçmaya çalıştım ama çok geçti. Luke da beni görmüştü.
"Bir kez de kaçmayıp yüzleşsen gerçeklerle!" diye seslendi. Durdum, ona döndüm. "Hep kaçmayı seçmen komik. Oysa ki biz polisler kaçmak değil yakalamak için varız."
"Ben bir polis değilim."
"Benim gözümde öylesin." dedi.
"Konumuzla ne alakası var, lanet olsun."
"Demek bir konumuz var, öyleyse neden gelmiyorsun da konuşmuyoruz?" Yüzündeki büyük sırıtış kazandığını bildiğini gösteriyordu. Ben de biliyordum ve ona doğru yürüdüm.
"Bu biletiniz iptal mi demek oluyor, Bay Clifford?"
"Evet-" "Hayır-"
Luke ile aynı anda konuşunca göz göze geldik, hemen ardından kadına döndüm. "Hala gidiyorum."
Luke'a tekrar dönüp bir şeyler diyeceğim sırada ani bir şekilde beni yakamdan tuttu ve dudaklarıma yapıştı. Herkesin bizi izlediği gerçeğini bir kenara bırakıyorum, gerçekten sırası değildi. Yine de geri çekilmedim, çünkü bu onu tattığım son zaman olabilirdi.
Bu kez kaçmadım, bunun yerine belini kavradım ve gözlerini kapatıp gerçekten isteyerek, tüm hücrelerimle ona karşılık verdim. Elini enseme koydu ve saçlarımdan geçirdi.
O an, gerçekten huzur bulmuş gibiydim. Ayrılmak istemiyordum, bitsin istemiyordum, gitmek istemiyordum. Artık istemiyordum. Hep böyle kalmak istiyordum ama onun başka hayatı vardı artık. Belki de o da böyle hissediyordu Kirby hakkında ve ben, ektiğimi biçiyordum.
Nefes nefese geri çekildi. "Seni geri istiyorum." dedi. "Asla ellerimden kaymana izin vermeyeceğim bu kez, lütfen gitme yalvarırım..."
"Luke ben--"
"Sorun etme, o iş bitti." dedi biri, Luke'un arkasındaki kadını ancak fark etmiştim. Bu, o günkü kadındı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Luke beni asla böyle öpmedi, bana asla böyle bakmadı. Ve şimdi anlıyorum... Bir hikaye biterken diğeri başlar ama sizinki asla bitmemiş." Yere baktı ve elindeki kağıtları valizinin üzerine bıraktı. "Bundan sonrasını ben hallederim." dedi ve sıkıca sarıldı Luke'a.
"Ben Naomi." dedi ardından, elini uzattı. Şaşkın bir şekilde sıktım. "Hong Kong'da bir işin olursa uğra, tatil için de gel." Valizini ve kağıtları aldı ve Luke'a el sallayıp uzaklaştı.
"Sen-- Anlamıyorum-- Neden--"
"Seni bırakamam, yapamıyorum. Evim senin, vücudum senin, kalbim senin. Verebilecek hiçbir şeyim kalmadı." Elimi tuttu ve parmaklarımızı kenetledi. "Beni tekrar sev, lütfen."
Yutkundum. Bir yerdeki çantama bir de ona baktım. Kadına döndüm. "Gitmiyorum..." dedim, kendim bile zor duymuştum.
Luke bana gördüğüm en geniş gülümsemeyi sunduğunda buna maruz kalmanın beni öldüreceğini düşündüm ve daha fazla görmemek için onu bir kez daha öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gravity + clemmings (-)
Fanfiction"Nereye gittiğim fark etmez, ruhuma baskıladığını hissedebiliyorum." -Sequel to Sink or Swim- Önce ilk kitabı okumanız önerilir. For you: @muke4world © hoodwincliffings