Luke
Yanağımda hissettiğim parmakların tenimdeki soğuk dansı sürerken kesintisiz uykumdan uyanmak istediğim söylenemezdi. Gece debelenip durmuştum, bir türlü uyuyamamıştım fakat sonunda uyuyakaldığımda da kendimi daha önce hiç olmamış, huzurlu bir uykunun içinde bulmuştum. Üstelik rüya da görmüştüm ve bu benim için oldukça yeniydi.
"Hey..." dedi gözlerim yarı açıkken karşımda gördüğüm silüet. Michael parmaklarını yanağımdan boynuma geçirdiğinde ürperdim, elleri oldukça soğuktu. "Günaydın." dedi gülümseyerek.
"Ne zaman geldin?" diye mırıldandım esnedikten sonra. Akşam yatağa onunla gittiğimi hatırlamıyordum, sabah gelmiş olmalıydı.
Omuz silkti. Saçları nemliydi ve bej bir tişört giyiyordu. Benim tişörtüm. Üstelik benim şampuanımı kullanmıştı.
"Birkaç saat oldu işte." dedi.
"Bugün oldukça neşelisin." Elimi beline attım ve sıkıca sarıldıktan sonra alnımı çenesinin altına dayadım. Adem elmasının üzerine küçük bir öpücük bırakırken konuştu.
"Bugün Kirby'nin yanına gitmeyi düşünüyorum bu yüzden toparlanmam gerekir diye tahmin ettim." Elini saçlarıma soktu ve biraz gezdirdi. "Umarım bir sorun çıkmaz."
Cevap vermedim. Onun yerine doğruldum ve usulca dudaklarına yaklaştım. Onu incitmekten çok korkuyordum. Kaçmasını istemiyordum, bunu bir kez daha kaldıramazdım. Asla. Onu nazikçe öperken ellerinin sırtımda gezmesine izim verdim. Karşılık verirken tereddüt etmiyordu. Aksine beni istemiyor gibi değildi artık.
Aynı çekingenlikle üzerine çıkarken beni reddetmek için herhangi bir hamlede bulunmadı. Elleri hala belimdeydi; baş parmağı kalçamın hemen üzerindeki noktayı ovuyordu.
Çene kemiğini kavradım ve onu daha da fazla yakınlaşabilirmişiz gibi kendime çektim. Dudaklarımız öyle kenetlenmişti ki bizi hiçbir şey ayıramazmış gibi hissettiriyordu. Bu, aç olduğum bir histi. Asla bitmesini istemeyeceğim bir his.
Elleri belime kılavuzluk ederken kalçamı kasıklarına bastırdım ve dudaklarımızın arasında bir inlemenin yankılamasına sebep oldum. Gözlerini açtı, ben hiç kapatmamıştım. Gözlerimin içine bakarak beni öpmeye devam ederken dişlerini dudaklarımda hissettim. Nefes almak için geri çekildi ama gözlerimiz birbirinden ayrılmamıştı. Artık acı çekmiyordu, sadece huzursuzdu. Bunu görebiliyordum.
"Sana tapıyorum." dedi fısıldayarak. Biri bizi duyacağından değildi, bana ait olduğunu hissettirmeye çalışıyordu, bir şekilde biliyordum. "Luke sen başka bir şeysin. Bir rüyaya benziyorsun ama değilsin. Bir masal gibi. Fakat aynı zamanda yatağımın altındaki canavarlar gibisin." Çaresizce ona uzandığım zaman sadece küçük bir öpücükle yetinip devam etti. "Gerçek olmanı isteyip istemediğimden emin değilim. Ama benim olacaksan, hayal olarak kalmanın bir önemi yok."
Yorgun gözlerine bakıp onu bir kez daha öptüm. "Hep senindim, sadece bunu göremeyecek kadar aptaldın." Dişlerimi göstererek gülümsediğimde bana bir tebessümle karşılık verdi. "Bırakıp gitmeyi seçmem zayıflıktı." Tişörtünden görünen köprücük kemiklerindeki yara izlerine dokundum. "Buna ben sebep oldum ve kendimi asla affetmeyeceğim."
Sertçe yutkundum ve onu bir kez daha öptükten sonra yataktan kalktım. "Hadi, daha oğlunu görmeye gideceksin." Gülümsedim. "Bu harika."
Ben gardırobumu açarken o da kalkmıştı bile. Tişörtlerimin aralarında gezindim ve ardından ceketlerime baktım. Arkama yaslandığını hissettim. Omzuma başını yerleştirdi ve benimle beraber kıyafetlere bakmaya başladı. "Sence takım elbise giysem garip mi olur."
Takım elbiseyi çıkarıp üzerine tuttum. Sonra ağzımı yamulttum. "Oğlunu görmeye gidiyorsun Clifford. Okul balosuna kız götürmeye değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gravity + clemmings (-)
Fanfic"Nereye gittiğim fark etmez, ruhuma baskıladığını hissedebiliyorum." -Sequel to Sink or Swim- Önce ilk kitabı okumanız önerilir. For you: @muke4world © hoodwincliffings