18

693 102 134
                                    

Jin-ri gitmişti. Tanıklardan bir tanesini elleriyle görevlilere teslim eden Lina ise, olması gerektiği gibi değildi. Hala kafası karışık gibi görünüyordu. Onun şuan ne düşündüğünü bilemesem de, benim düşündüğüm şey şuydu; bundan sonra ne olacaktı? 

İnsanlar nasıl davranacaktı? Nasıl gözlerini kırpmadan yalan söylemeye devam edeceklerdi? Katilim beni uzun zamandır tanıyan biriydi, ihanetin nasıl bir şey olduğunu anlamamı sağlamıştı. Ama bununla yüzleşemezdim. O her kimse, öğrenmek istemiyordum çünkü o kadar güçlü değildim. Bir yandan da bir an önce bitsin ve kurtulayım istiyordum. 

Bunları boş verdim, Jungkook odadan çıkmadan önce "Sanırım cinayet silahı ile ilgili bir araştırma daha yapmamız gerekiyor. O iş bende." dedi çıktı. Lina tek başına kaldı. Onun çıktığını görünce hemen çantasından bir kaç parça şey çıkardı. Telefonu, bir A4 kağıdı, kalem ve bir dosya. 

"Bu işin sonunu gerçekten mera ediyorum..."

Kalemin kapağını açtı ve yazmaya başladı. 

Neden öldürdü?

Neden Taehyung'un evinde/balkonunda öldürdü?

Ona yardım eden kişiler kim? 

Neden yardım etmişler?

Cinayet silahı nerede?

O, kim?

Bütün tanıkları uzun zamandır tanıyordu, katil neden bu zamanı bekledi?

Kafasına takılan bütün soruları yazmıştı anlaşılan bu kağıda. Bir süre bir tanesini olsun cevaplamasını bekledim ama öyle bir şey yapmadı. Sadece bakıyordu, merak edip gözlerini takip ettiğimde odaklandığı soru beni çok da şaşırtmadı. 'O kim?'

"Birileriyle konuşmam lazım..."

Telefonunu eline aldı, Namjoon'un numarasına tıkladı ve telefonu kulağına götürdü.

"Efendim?"

"Ben Lina-"

"Yani?"

"Neredesin şuan?"

"Evdeyim, ama ayağınıza gelip durmaktan yoruldum, biliyor musun?"

Lina derin bir nefes alıp fikrini belirtti. "O zaman şöyle yapalım...adresi mesaj olarak at, oraya geliyorum."

Telefon kapandı. Lina'nın aklında ne olduğunu her zamanki gibi bilmiyordum ama kafasını dağıtmaya ihtiyacı var gibi görünüyordu.

Sorularını yazdığı kağıdı katladı ve çantasına attı. Bunları cevaplamak uzun sürecek gibiydi. Eşyalarını alıp karakoldan çıktı.

-

Namjoon'un yolladığı adrese geldiğinde kapıyı çalmadan önce eve baktı. Bir apartmanda oturuyordu Namjoon. Bildiğim kadarıyla ailesiyle yaşamıyordu, nedenini bilmesem de bu bilgiyi okulda dolaşan dedikodulardan duymuştum. Herkes başkalarının hayatına fazlasıyla meraklıydı çünkü.

Lina içeri girdi, kata geldiğinde asansörden çıkıp kapıyı çaldı. Bir süre bekledi. Ardından kapıyı Namjoon açtı. Oldukça yorgun görünüyordu, sanki bütün gün yatmış, Lina yüzünden uyanıyormuş gibiydi. Lina da bunu fark etmişti ama umursamadı. Baş selamı vererek Namjoon kenara çekilince içeri girdi.

Gözleri geçtiği yerleri tarıyordu ama ne aradığını bilmiyor gibiydi. Bir kanıt bulmaya çalışıyor ama onun ne olduğuna dair en ufak bir fikri bile yok gibiydi. Salona geldiklerinde Lina tekli koltuğa oturdu, Namjoon da karşısındaki ikili koltuğa. Bir öğrenci için konforlu sayılabilecek bir evken, bir aile için oldukça dar bir evdi. Anlaşılan dedikodular doğruydu.

"Yine ne oldu?" dedi Namjoon bıkkınlıkla. Bu davadan en az Lina kadar o da sıkılmış görünüyordu.

"Hiç bir şey. Sadece...konuşmak istedim."

"Bak, yoruldum tamam mı? O katil her kimse bir an önce yakalansın ve ben de kurtulayım istiyorum."

Lina etrafta gezdirdiği gözlerini şüpheyle Namjoon'un suratına sabitledi.

"Hep böyle misindir? Yani, sıkılmış ve huysuz."

Namjoon bir süre Lina'ya baktı. Daha sonra hafifçe gözlerini kaçırarak "Bir süredir iyi hissetmiyorum." dedi.

Lina'nın kaşları çatıldı. "Neden?"

"Açıkçası bunu dedektif çakması biri ile paylaşacağımı sanmıyorum."

"Bir lise öğrencisi ile paylaş o zaman."

Bu oldukça anlamlıydı. Namjoon konuşacak gibi görünüyordu. Onun daha önce hiç bu kadar sarsılmış göründüğünü hatırlamıyordum. Sanki söyleyeceği her şey, ölümüne yol açabilecekmiş gibi bakıyordu. Söyleyeceklerinden korkuyor gibiydi.

"Sadece biraz üzülüyorum. İki yıl boyunca peşinden koşmama, her istediğini yapmama rağmen o başkası ile birlikte. Hem de bu kadarı yetmiyormuş gibi, çocuk pisliğin teki. Onu hak etmiyor."

"Vanessa'dan mı bahsediyorsun?"

"Evet, ondan. Neden böyle davrandığını bilmiyorum. Neden böyle davrandığımı da...dedim ya, tuhafım şu sıralar."

Bir süre sessizlik oldu, paylaştıkları onu utandırıyormuş gibi öksürdü bir kaç kere Namjoon.

"Neden gitmiyorsun?"

Lina kafasını salladı, "Gidiyorum şimdi."

Ayağa kalktı ve bir şey demeden evden çıktı. Gözleri hiç bir yere takılmamıştı. Evden çıktı ve yürümeye başladı. Biraz huzursuz görünüyordu. Evde hiç bir şey görmemişti, can sıkan bir olay da olmamıştı.

Onu böyle huzursuz yapanın, Namjoon'un tavrı olduğunu düşündüm. En mantıklısı buydu.

-

Eve gitti ve bir süre dinlendi. Uzun zaman sonra buna ihtiyacı vardı, Jin gideli uzun zaman olmamıştı. Yalnız hissediyor olmalıydı.

Onu uyandıran şey çalan telefonu oldu. Müziğin melodisiyle yorgun bir şekilde gözlerini açtı ve telefonu yanıtladı.

"Efendim?"

"Lina...uyandırdım mı? " Lina telefonu bir süre uzaklaştırıp kimin aradığına baktı. Jeon Jungkook.

"Hayır, bir şey mi oldu?"

Bir kez öksürdükten sonra konuştu. "Sanırım onu öldüren şeyi bulduk...Çok önemli bir yerde değildi, buna neden daha önce bu kadar önem verilmediğini anlamıyorum. Öldürüldüğü balkondan bahçeye atılmıştı. Gözden kaçırılmış olmalı, çalılıklar onu saklıyordu."

"Sadede gelsen?"

"Bir incelemeye gönderdik, katile ulaşmak gibi basit hayallerimiz vardı tabi ama neden hiç bir şey filmlerde ki gibi işlemiyor anlamıyorum...neyse. Demek istediğim şu ki, bıçak da yalnızca tek bir kişinin parmak izi vardı."

Lina heyecanla yatakta doğruldu, "Kim?"

Jungkook bir kere daha öksürdü. "Bundan pek hoşlanacağını zannetmiyorum," dedi.

Nedense o ana kadar, hiç böyle bir olayda bu bilgileri elde ettiğimizde hoşumuza gitmeyecek bir şeyler olacağını düşünmemiştim.

Lina'nın kaşları daha da çatıldı.

-

Kısa olduğu için üzgünüm ama uzun bir süre daha bölüm gelmeyebilir, umarım bunu beğenmişsinizdir! Sonraki bölümde görüşmek üzere !!



 Ghost||BTS✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin