17. BÖLÜM

17.5K 709 12
                                    

Gece doğru düzgün uyuyamamasına rağmen sabah erkenden uyandı Gülce. Yan tarafına baktığında Mine'nin hala uyuduğunu gördü. Masum, küçük bir kız diye geçirdi içinden. Henüz onsekiz bile değildi. Ailesinden kopup sevdiğinin peşinden hiç bilmediği bir şehre hiç tanımadığı insanların arasına gelmişti. Kim bilir kendini nasıl hissediyordu? Ona yardım edebilmek, kendisini yalnız hissetmemesini sağlayabilmek için elinden geleni yapacağına kendi kendine söz verdi.

Usulca yatağından çıkıp banyoya girdi. Oradaki işlerini hallettikten sonra tekrar odaya dönüp üzerine petrol mavisi dizlerinde biten bir elbise giyip başına da aynı renk tonlarında iğne oyalı bir yazmayı oyaları alnına dökülecek şekilde saç bandı gibi bağlayıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdi. Evdeki sessizlikten henüz kimsenin uyanmadığı belliydi. Bir müddet buzdolabına bakıp kahvaltıya ne yapabileceğini düşündü. Ev halkının uyanmasına epey zaman olduğundan yarımca yapmaya karar verdi. Önce hamuru yoğurup dinlenmedi için üzerini temiz bir bezle kapatarak kenara koydu. Sonra da buzluktan çıkardığı kıymanın çabuk çözülmesi için tavanın içine bir miktar su ile birlikte koyup kapağını kapattı. Kısık ateşte ara sıra karıştırarak çözülmesini sağladıktan sonra doğradığı bol miktardaki soğanı ve baharatı ilave edip kavurdu. Hazırladığı iç malzemeyi soğumaya bırakırken hamuru açmaya başladı. Herşey hazır olup geriye sadece yarımcaları kızartmak kaldığında kokuya tüm ev halkının uyanacını tahmin ettiğinden önce çayı demleyip ocağın küçük gözlü tarafına yerleştirdi. Ve tam da tahmin ettiği gibi henüz yarımcaların yarısını bile kızartmamışken herkes tek tek uyanıp mutfağa gelmeye başlamıştı.

Yıldız Hanım neden bu kadar uğraştığına dair küçük bir azar çektikten sonra masayı hazırlamak için bahçeye giderken, Mine de onun arkasından buzdolabından çıkardığı kahvaltılıkları taşımaya başladı. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da çekingenliği her halinden anlaşılıyordu genç kızın. Yıldız Hanım'ın ise Mine'nin kendini onlara karşı mahçup hissetmemesi için elinden geleni yaptığı, samimi ve ilgili davranışlarıyla genç kıza destek olmaya çalıştığı Gülce'nin gözünden kaçmamıştı. Tıpkı ilk geldiği günden beri ona davrandığı gibi.

Gülce son hamuruda tepsiye koyarken ensesinde bir nefes hissetti ve aynı anda yan tarafından tezgaha dayanan eli gördü. İrkilerek başını çevirdiğinde Mete ile göz göze geldi. Mete derin bir nefes alarak;

"Imm harika kokuyor." dedi gözlerini Gülce'nin gözlerinden ayırmadan. Gülce yakınlığından tedirgin olarak yerinde kıpırdandı. Ancak bir adım bile atacak yeri kalmamıştı. Bedeni Mete ile ocağın arasında sıkışmıştı. Kıpırdadıkça da sırtı Mete'nin göğsüne değiyordu. Lanet adam neden bu kadar dibinde duruyordu sanki. Birazdan kalbinin gümbürtüsünü o da duyacak ve oyunu suya düşecekti.

"Bi...biraz ge...geri çekilir misin?"dedi. Kekeleyerek konuştuğu için dilini ısırarak cezalandırdı. Off çok acıdı ama.

"Neden? Beni bu güzel kokudan mahrum mu edeceksin?" diye sordu Mete ukala sırıtışını sergilerken.

"Hamur tepsisi başımın üstünde değil. Tezgahın üstünde orada daha rahat koklarsın."dedi Gülce. Daha fazla vücuduna yayılan sıcaklığa dayanamayacak bırakıverecekti kendini.

"Hamurları koklamıyorum ki, saçlarını kokluyorum ben."dedi Mete boğuk çıkan sesiyle, derin bir soluk daha alırken.

Gülce şaşkınlıktan bir karış açılan ağzını kapatıp Mete'nin boşluğuna dirseğiyle vurdu. Mete gelen darbeyle yana kayınca Gülce de hemen ocakla Mete'nin arasındaki sıkıştığı yerden çıkıp hızlı birkaç adımla masanın diğer tarafına geçti.

"Aklını mı kaçırdın sen niye kokluyorsun ki saçlarımı? Hem bahçede bir sürü insan var, öyle dibime kadar girme yanlış anlayacaklar." dedi.

HAYAT ÖPÜCÜĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin