Pazardan çıkmama az kalmıştı. Biraz daha yürüdüm. Ve çıkmıştım. Elimde dağılmış olan poşet cüzdan karışımını düzenlemek için kenara çekilmiştim ve oraya oturmuştum(tabi o oturduğum yer kaldırım ). Acele ile cüzdanıma koyamadığım paraları poşetleri kenara koyarak cüzdanıma koydum. Poşetleride düzenledikten sonra oturduğum yerden kalkacaktım ki ,az kalsın bana çarpacak olan o jeapi gördüm. Çok yakınımdaydı. İçindeki adam ise sanki bir özel şoförmüş gibi arka kapıyı açmış ,bekliyordu birini. Merak ettim. Bekledim oracıkta. Ne olacaktı ki sanki. Küçük bir merak benimkisi. Acaba kimi bekliyordu ? Eşidir belki,olmadı belki hasta babası ,olamadı annesidir. Belki de çocuklarıdır. Hayır ,hiç biri değildi.
Uzun boylu ,gri takım elbiseli bir genç adam arabaya doğru geliyordu. Yüzünü pek göremiyordum. Elinde cüzdanı ile uğraşıyordu. Arabaya doğru da hızla ilerliyordu. Tam ,tam cüzdanını arka cebine koyacaktı ki ,olan olmuştu. Güneşin parlaklığında ,güneş gibi göz alıcı parlayan bir şey yere düştü. Güneş gibi parlayan şeyi o genç adam farkedememişti herhalde. Çünkü arkasına bile dönüp bakmamıştı. İşte ya korku heyecan orda başlıyordu. Ya önemliyse. Hiç mi kimse görmezdi? O kadar insan geçiyordu yanından ,hatta parlaklığı da bir gidip ,bir geliyordu. O adam gitmeden ve o şey yerde kaybolmadan harekete geçmeliydim. Direkmen güneş gibi parlayan şeyin yanına gittim. Yaklaşa yaklaşa çözmüştüm sonunda ,onun ne olduğunu. O bir anahtardı. Güneş gibi parlayan bir anahtardı. Her zamanki anahtarlara benzemiyordu bu. Çok farklı bir anahtardı. Yerden aldım. Ve "Beyefendi,bakar mısınız ,beyefendi! " Ses çoktu. Duymuyordu. Arkasından koştum. Arabaya tam adımını atacaktı ,ben hiç kimseye yapmadağım o zorunlu olduğum hareketi yapmıştım. Ayaklarım parmak ucunda ,ellerim yetişebildiği kadarıyla onun omzundaydı. Ve ağzımdan yanlızca titrek bir sesle " Bakar mısınız? "sesi çıkmıştı.
Emir Can KORKMAZ
Merhaba. Bu zamana kadar hep kariyerim için yaşadım ,şimdide kariyerim için yaşamaya devam ediyorum. Kariyerim benim için o kadar önemliydi ki ,hepsi birer birer bana emanet idi. Hatta vasiyet bile. Bunu bozmak isteyenin emin olun ki gerçekten canını çok yakabilirim. Ve şuan ,ama şuan ,o kadar sinirliyim ki,kimdi bu omzuma dokunacak kadar canına susayan hayırsız.
Şimdi ,böyle bir yerde biraz daha sakin olmalıyım. Ve yavaş yavaş döndüm omzuma doğru. Beyaz ,hafif tombul ,bir bayan eli. Waow ,canına susayan ,bana rekabetçilik sunan bir kadınmış ha. İyice sinirlenmeye başlamıştım. Neden hâlâ elini çekmiyordu. Bu kadın bana meydan okuyacak gücü nerden bulmuştu. Kim ,ne hakla ona bu hakkı vermişti. "Çek artık şu elini çek". Demeye kalmadan çekmişti elini. İçimden gelen sesleri duymuştu herhalde. Omzumdan elini sonunda çekmişti. Bende arkama dönmeye başlamıştım. O insanı görmek üzere.
Arkamı döndüm. İlk hedefim tam karşıma bakmak değil ,aşağıya doğru bakmaktı. Baktım. Bu ne ? Bana meydan okuyacak insan bu muymuş? Boyu belkide bacağım kadardı. Hangi gücüne güvenmiş ? Tek kaşımı kaldırdım. Ve sordum :
-Efendim küçük kız.
-Küçük kız?
Anlamamış gibi sormuştu. Başımı öne doğru sallayarak onay vermiştim. Sinirli bir ifadeyle yanlızca ağzını kıpırdatarak cevap vermişti :-Peki ,dedi ve bundan sonraki sözlerine sesli bir ifadeyle devam etti.
-Büyük adam, sizleri meşgul ettim ama...
-Evet ,şuan meşgul ediyorsun zaten.
-Aa ,lütfen ama. Bu şekilde ,umursamaz bir ifade ile konuşmayın benimle.
-Ne istiyorsun?
-Hayır Beyefendi , yanlış anladınız...
-Tamam artık ,uzatma bence.
-Ben uzatmıyorum.
-Gerçekten mi?
-Biraz pozitif olmayı deneseniz.
-Ben böyleyim ,devam et.
-Tamam ,ben hiçbir zaman bir şeyim koybolsun istemezdim. Hem de bilerek.
-Eee,ne alaka.
-Evet alakalı,kaybettiniz . İyi günler.Deyip bir daha yüzüme bakmadan yolunda ilerlemeye başladı. Bu ne idi şimdi. Ne kaybetmişim ben? Birde özür dilemeden gidiyor . Hemen kolundan tutup kendime doğru tekrar çektim.
-Zamanımdan çaldın. Özür dilemeni bekliyorum.
Şaşırmış vaziyetteydi. İtiraz ederek sözlerine başladı :
-Bir dakika,bir dakika. Burada özür dileyecek olan kişi ben değil ,sizsiniz.
-Ben mi ,birde senden ,öyle mi ? Ha ha ,deyip güldüm. Şuna bak ya ,birde bana artistlik taslıyor. Küçük. Sözlerime devam ettim :-Bana bak küçük kız ...
-Bana artık küçük kız demeyin. Benim bir adım var. Kendim ile alay edilmesini istemem.
-Adını bilmiyorum, ne dememi bekliyorsun ?
-Mesela sizli bizli konuşabilirsiniz ,bakınız bu kadar basit ,dedi. Bilmiş. Sanki gerçekten çok biliyor.
-Ben sizli bizli ifadeleri üst kademeli özel kişilerle konuşurum. Seninle değil.
-Şuna bak ya ,avukat avukat konuşmalar ,emir eri gibi tavırlar.
Sakin bir tavırla cevap verdim:
-Evet ,emir eri olduğum kesin de ,avukat olduğum pek savunulamaz.
Sanki yılmış vaziyetteydi. İçinden bir derin nefes aldı ve cevap verdi,özür dileyecek diye beklerken şunları söyledi:
-Tamam. Uzatmıyacağım. Yaptığım iyiliklerde bende kalsın. Hiçbir şey beklemiyorum ,dedi.Peki bu kez bu ne ? Ne alaka ? Bu kızın dilini çözemiyordum. Tehdit mi ediyordu ,yoksa iyilik mi yapıyordu? Peki ya burada bu kızın bana yaptığı iyilik nerde?
Tam da bu zamanda tüm sorularımı cevaplayan bir hareket yapmıştı bu küçük kız.
-Anahtarınız ,yere düşmüştü.
Anahtarım ,avuçlarının içinde güneş gibi parlayan, emanet ve daima saklıyacağım olan o anahtarım. Yanılmıştım. Tehlikeye karşı ,kırmıştım. O kişiyi kırmıştım. Yaptığım hatayı ,bana iyilik yapandan bulmuştum. Gözlerine baktım yanlızca. Güneş gözlerine düştüğü için yere bakıyordu. Doğruluğunu kanıtlayabilmek için gözlerine bakmam gerekiyordu. Ama bakmıyordu. Anahtar ile birlikte avucunu uzatmış bir şekilde bekliyordu sadece. Bende elimi uzattım. Kendi arzusu ile bana vermesi için :
-Anahtar ,dedim ve elimi açtım.
Bu kez gözlerimin içine bakmıştı. Koyu bal rengi gibi göz rengi vardı. "Ne diyor bu ya " dermiş gibi kafasını sağa doğru çevirdi. Ve biraz daha elini uzattı. 'Asıl amacım doğru söylemesi ya' ben de kendisinin ,kendi arzusu ile elime koyması için elimi daha da ilerlettim. Ve dayanamadı. Oflasa da ,puflasa da bana o anahtarı verecekti. Elini kapattı ve ucundan tutarak elimin içine bırakmaya başladı. Anahtarı koyarken parmakları elime değiyordu. Sıcaklığını hissetmiştim. Gözüm gözüne ,elim eline değiyordu. Aşk denilen şeye inanmazdım ama bu küçükten bana gelen bilmediğim hisler vardı. Ama yok bu bana göre küçük, hem de çok küçük...
Anahtar ,dedim ya benim için gerçekten önemliydi. Daima saklıyacağım bir değerdeydi. O anahtar bana bir emanetti. Hatta bilir misin ,kariyerimden aynı seviyede tutabilirdim. O anahtar ve beni kariyer sahibi yapan o şirket, annemden ve babamdan kalan tek hatıra idi.
Anlamamıştım bu küçüğün bana böyle bir iyilik yapacağını. Bu insaların hep fırsatçı olmasını öğrenmiştim. Evet, belki tahminlerimde yanılmıyorum ama demek ki bulunuyormuş içinden birkaç insan. Veya da alışmamışlardır fırsatçılığa. Bu küçük kız bende büyük ödülü hak etti. Bu kıza borcumu ödemeliydim. Belki okulunda lazım olur diye... Sahi kaç yaşındaydı bu küçük?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATA DAİR "ZAAFIMSIN"
RomanceRoman: Zengin ve fakir ilişkisiyle başlayıp ve birbirlerini tanıdıkları andan itibaren borç meselesi ve intikam ile aralarındaki bağ daha da kopamaz hale gelecektir iki karakterimizin. Eğer olayların nasıl geliştiğini merak edip öğrenmek istiyorsan...