"Mehmet abi gerçekten artık ne yapacağımı bilmiyorum. Çıkmazın içindeyim. Kafam çok karışık."
Mehmet abi oturduğu sandalyesinde dikleşti.
"Sen hatayı en başında yapmışsın kızım. Çıkmayacaktın kimseyle."
Derin bir nefes alıp verdim.
"Tehdit etti sen de biliyorsun. O mapushane yaşamım rüyalarıma bile girdi. O hayatı göze alamazdım. Şikayetini geri çekmek zorundaydı."
"Uzlaşılırdı. Sen sahipsiz misin?Bak girmedin hapise. Ama şu an dışarısı senin için Cehennem gibi."
"Mehmet abi sence ne yapmalıyım?"
"Al en yakın arkadaşını karşına bir de onunla konuş. İkiniz kız kıza bulursunuz bir şeyler. Daha sonra Çayan'la konuş. Onunla arkadaş kalabileceğini söyle. Fakat burada asıl önemli olan Karan'dan da uzak durman."
Kaşlarım istemsizce kalkmıştı.
"Karan'dan mı?"
"Anlamadım sanma kızım. Gönlün var. Sevdalısın bu çocuğa. Fakat Çayan'dan sonra da hemen onunla yakınlaşman yakışık kalmaz. Zamana bırak, mesafe koy biraz araya. Emin ol herşey çok daha güzel olacak."
Mehmet abiye gülümsedikten sonra kolumdaki saate baktım. Zilin çalmasına on dakika vardı. Oturduğum sandalyeden kalktım.
"Teşekkür ederim Mehmet abi. Çok yardımcı oldun gerçekten. İçim ferahladı, sıkıntılarım geçti sanki. Şimdi gitsem iyi olur bir sonraki derse geç kalmayayım."
Mehmet abiye de el salladıktan sonra bakkaldan çıktım. Ne zaman bir derdim olsa gelirdim bu bakkala ve anlatırdım derdimi Mehmet abiye. Sağolsun yardımcı olurdu, dertleşirdi benimle.
İçim ferahlamıştı. Çayan'la konuşmam gerek ardından zombiler kaçırdı diye ortadan kaybolmam gerekti.
"Zombiler ne yapsın lan seni? Beyin yerler onlar .Ne yapacaklar kafatasını mı kemirsinler?"
"Yeter Hüsamettin yeter. Başladın yine. Bilinç altım bile rahat bırakmıyor ya."
Okulumun olduğu sokağa girdikten sonra adımlarımı hızlandırdım. Tenefüs zili çalıyordu. Önce Kamile'ye sonra Çayan'a gitmeliydim. Okul kapısına varmıştım. Fakat çıktığımda orada olmayan bekçi şu an oradaydı. Eğilerek girmeye çalıştım içeriye, olmadı. En sonunda var gücümle koşmaya başladım içeri. Arkamdan koşuşturma sesleri gelmiyordu. Bağıran kimse de yoktu. Arkamı döndüğümde kulübenin içinde kulaklıkları takmış bekçimizi gördüm. O kadar geçmiştiki kendinden, bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Bu sırada gözleri de kapalıydı. Boşuna stres yapmışım. Binanın içine girdim ve benim hayatımı mahfeden o merdivenlerin ilk basamağına bastım ayağımı. Artık günlük rutinim haline gelen merdivenin basamağını sayma işini tekrardan tekrarladım... Yirmi üç,yirmi dört,yirmi beş..
"Bırak lan onu! Sakın elini süreyim deme."
Tam yirmi altıncı basamağa ayağımı atacaktımki kantinden yükselen bağırışmalar konsantremi bozup korkuttu. Hemen basamak saymayı boş verip kantine doğru koştum. Orçun çocuğun birinin yakasından tutmuş bağırıyordu. Arda ise Orçun'un kemerinden tutup çocuktan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Kemerinden(?)
"Ağzına ekmek koduğumun çocuğu ver o elindeki çiğköfteyi dedim."
"Ya ben bunun parasını verdim. Açım. Ben yiyeceğim bunu."
"Arda bu arkadaş anlamıyor herhalde beni? Ya çocuk iki katını vereceğim diyorum sana."
"Orçun rahat bırak çocuğu. Millet aç aç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N'aber Yakışıklı?
Umorismo"Pisst. N'aber yakışıklı?" diye başlıyan bir aşk hikayesi. Onlarda "Bir varmış, bir yokmuş."diye birşey yok. Onlar herzaman, herkesle varlar. "Dur ne yapıyorsun ?" "Sadece öpüceğim Alya." "Olmaz benim dudağımda tikim var." © Bütün haklar Kübra ve Ze...