BÖLÜM 19 ..
Klaus daha önce böyle bir şey yaşamamıştı. Kendini tam anlamıyla bir canavar gibi hissediyordu. Küçük meleğini çok kırmış olmalıydı. Kendi bencilliğine kızıyordu. Kendini incitmemek için sevdiği kadının kalbini kırmıştı. Odanın içinde ilerlerken gözlerinden mutluluğun yarattığı ıslaklıklar süzüldü. Camın önüne yerleştirilen boş tuvale yaklaşırken uzun zamandır resim yapmadığını farketmişti. Elleri masanın üzerindeki fırçalara gitti. İçindeki mutluluğu resmetmek imkansızdı ama bunun sebebini çizebilirdi. Bu gün cadıların saldırısı beklenmedikti. Klaus bu gün onları karşılartıran kadere teşekkür etti. Neredeyse tüm ailesini öylece kaybedicek olma fikri genç adamın kalbini fazlasıyla acıtmıştı.
Burada kalmanın nasıl olucağını düşünürken ellerinin özlediği işi yapmasına izin verdi. Kafası türlü düşünceler arasında kalbinin tek sahibini arıyordu. Aradan geçen onca zaman sevgisinden hiç birşey eksiltmemiş aksine özlem ve hasret ile kat ve kat arttırmıştı. Minik meleğini resmederken içinde çağlayan arzu şelalesi yanıp tutuşmasına sebep oluyordu. Elleri alıştığı işi yaparken içindeki tutku ilk defa resme bu kadar yansımıştı. Tutkulu fırça darbeleri ile sevgilisini hatırladığı vücut hatları ile birlikte resmediyordu. Caroline'nın üzerindeki kırmızı elbiseden dolgun göğüsleri belli olurken dudakları aynı genç adamın hissettiği arzu ile aralanmış mavi gözleri şehvet ile parıldıyordu.
Klaus yaptığı resmi bırakıp kendisine bir viski doldurdu. Şişeye bakarken gözleri ışıldamanın ötesine geçmişti ' En sevdiğimden ' diye düşündü. Caroline'ı haketmiyordu belki de.. Ne olursa olsun kadınını yeniden kendine ait yapmalıydı. O'nu geri kazanmak için savaşıcaktı. Kalbini kırdığı minik meleği hemen yanındaki odada uyurken burada oturup düşüncelerle oyalanmak Klaus Mikaelson'a göre değildi.
Kapıdan yavaşca çıktı. Gürültü yapmak istemiyordu. Yanındaki odanın kapısını usulca aralarken mavi yorganın altında zorlukla uyumuş meleği dikkatini çekti. Adımlarını yataga doğru yaklaştırdı " O kadar güzelsin ki.. " diye mırıldandı. Yatağın kenarına hafifce otururken Caroline'nın nefes alış verişlerini dinlemek bile Klaus'u sakinleştirmeye yetebilirdi.
Meleğinin yüzünü incelemek O'nu uyurken izlemek onsuz geçen yılların telafisi olabilicek gibiydi. Sevdiği kadını bir daha asla kaybetmeyecek O'nu canı pahasına koruyacaktı. Bunu yapmak zorundaydı çünkü bu duygular içinde birikmiş artık dışarı çıkmaya çalışan lavlar misali canını acıtıyordu. Duyguları adeta patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Sevdiği kadından ayrı kalmak, O yaşarken hatta yanındayken O'na dokunamamak ağlarken gözyaşlarını silip herşey geçicek diyememek Klaus'un acıyan kalbine bıçaklar saplıyordu..
Ellerini güneşi kıskandıran sarı buklelere uzattı. Çekingen davranıyordu. Yumuşacık bukleleri çok özlemişti. Uzun parmakları sarı buklelerin arasından aşkla kayıyor kaybedilen zamanın yaralarını sarmaya yetmiyordu. " Uyurken o kadar güzelsin ki.. Üzerindeki bütün cadılık yok oluyor " dedi Klaus. Sevgilisinin O'nu duymadığını biliyordu ancak içinde biriken onca duygu dudaklarının arasından akıp okşamaya doyamadığı saçlara çarpıyordu. " Ellerimin arasından kayıp gitmene izin verdiğim için pişmanım.. Sana söylediğim sözler içinde özellikle yalan söylediğim için üzgünüm aşkım. " Klaus sözlerinin ardından derin bir nefes verirken yatakta kıpırdanan Caroline'nın uyanmasından korkmuştu. Bunları öylece yüzüne söyleyemesi mümkün değildi. Klaus bu güne kadar kimseden böylesine özür dilememiş asla pişman olmamıştı.