Yarattığımızı sandığımız cehennem her ne kadar kaçmak isteyip içerisinde defalarca yandığımız geçmiş olsa da bizler kendi cehenneminden kovulan, kendi ruhunu ateşler içinde yakan insanlarız.
Karanlığın kasveti...Günahkar bir kadının tohumu.
Kan denizinde yüzen kayığın çığlığı.
Sesler...
Tabancanın siyah, soğuk metalinde parmaklarını gezdirirken çatık kaşları arasında oluşan boşluk merhametini sineye çekmişti. Kafasındaki sesler bir an bile susmazken düşüncelerini toplaması neredeyse imkansızdı.
Bozuk bir zihnin kurbanıydı.
Ellerini deri ceketinin cebine yönlendirdi ve cebindeki haplardan birini ağzına atıp silahın yanındaki suyla içti. Ellerinin üzerindeki kan, bir cinayetin daha altına atacağı imzanın mürekkebiydi. Tabancayı sıkıca kavrayan parmakları ve elinin üst kısmı yara bere içindeydi. Kendi kanıyla kurbanın kanı karışmıştı. Buna rağmen elinin üzerine yayılan morluklar dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Baygın haldeki adama yaklaşırken merhameti, nefretle girdiği savaşta mağlup olmuştu. Ölüm adamın yanında dizlerini çökmüş, adamın göğsünden yayılan kanla pençelerini biliyordu. O, bu savaşın tek kazananıydı. Adamın yüzü tanınmayacak haldeydi. Bir kısmı yanmıştı, çenesinden boynuna ve köprücük kemiklerine uzanan yanık da bir kezzabın eseriydi. Ellerine saplı birkaç çivi vardı, tırnaklarının tamamı sökülmüştü.
Genç adam kurbanının suratına son kez baktığında midesi bulanmadı ya da bir an bile pişman olmadı. Gözlerini esir alan bir nefret zihnindeki kasırgaya kendini teslim etmişti. Genç adam tabancanın namlusunu artık yaraları kokmaya başlamış adamın alnına getirip tetiği çekti.Kurbanının zaten baygın olan bedeni sarsıldığında adamın kader defterinin üzerine damlayan kan, defteri tamamen kırmızıya boyamadan hemen önce kurban katilinin yüzüne son kez bakmak için gözlerini açtı. Fakat ölüm, onun gözlerini kapatmasına fırsat vermeden adamla birlikte zemine sıçrayan kan gibi karanlık bir yol çizerek ilerlemeye başladı.
Genç adamın burnuna gelen kan kokusu daha önce harabenin etrafına döktüğü benzin kokusuna karışırken gülümsedi. Cebindeki sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırdı ve çakmakla önce sigarayı yaktı. Hâlâ yanmakta olan çakmağı yerdeki koyu lekeye doğru attığında bir yol çizerek ilerleyen ateş cesedin etrafını sarmaya başladı. Genç adam kendi yarattığı cehennemin alevlerine baktı.
Herkesin sahip olduğu bir cehennemi vardı. Fakat genç adam sahip olduğu cehennemin ta kendisiydi.
Acı bir rüzgar esti, alevler daha da şiddetlendi.
Bir rüzgar esti denizdeki ölü yosunların kokusu burnuna çarptı.
Genç adam kasvet mavisi gözlerini kıyıya sertçe vuran denize çevirdi. Elindeki silahı oturduğu banka koymuştu. Kaşlarını çattı ve gözlerini kapattı. Günlerdir uyumuyordu ve bir orman yangının tam ortasında kalmış bilinci sürekli gidip gelse de bir türlü uykuya teslim olmuyordu.
Kafasındaki sesler onu tamamen yok etmeye başlamıştı.
Ateş gölüne atılanların feryadı.
Sesler...
Genç adam artık yaşadığını bile hissedemeyecek duruma gelmişti. Denizin hırçın dalgaları tekrardan kıyıya sertçe vurdu ve iri damlalar gökyüzüne sıçrayıp tekrardan geri düştü. Rüzgar çok şiddetliydi ve eserken oluşturduğu uğultu bile genç adamın kafasındaki sesleri bastırmaya yetecek güçte değildi. İçinde şarap değil zehir olan kadehin yere düştüğünde etrafa dağılan parçaları, genç adamın zihni gibiydi. Zehir artık bir bütün olan kadehin bir kısmında öylece durmuyor, her bir parçaya yayılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYAL
Literatura FemininaYaşamın içinde ölümü barındırdığı ve ölümün de var olmak için yaşama muhtaç olduğu o leyalde, acı intikamı yarattı. Ve o gün cehennemin lavları cennetin okyanuslarına karıştı. "Kafamdaki sesler, " diye mırıldandı ."sadece senin yanındayken susuyor...