GÜL KUYUSU

385K 15.9K 15.7K
                                    

Depremlere susmuş bir ruhu, yağmurlar korkutamazdı.

Pembe gül yaprakları yavaşça yeryüzüne dökülmeye başlamıştı. Okyanusun sesini duyabiliyordu, rüzgâr gül yapraklarının seyrini değiştirerek onları farklı noktalara dağıtıyordu. Göçebe gül yaprakları, kızın ruhu kadar dağınık hareket ediyordu. Birbirine çarpan gül yaprakları gökyüzünü iç ısıtan, hüzünlü bir tabloya gebe bırakmıştı.

Pembe gül yaprakları kadar açık tonlardaki teni soğuğun altında bembeyaz kesilmişti. Uzun, fındık kabuğundan daha açık renkli duran saçları rüzgârın etkisiyle yana doğru uçuşuyor, pembe gül yaprakları açık renkli saç tellerine takılıyordu. Ucu kalkık, yuvarlak ve küçük burnu kızarmıştı, ucu ıslaktı. Uzun, saçlarından biraz daha koyu renkte olan kirpikleri göz çukurlarının üstüne uzanmıştı. Kahkülleri dar anlını örtüyordu, kahküllerini kendi kesmeyi seviyordu. Üstündeki sarmaşık yeşili elbise dizlerinin biraz üstündeydi, dizlerine kadar uzanan beyaz çorapları ve elbisesinin eteği arasında bir karışlık mesafe vardı. Teni çizik acısı veren soğuk tarafından kamçılanırken kısa tırnaklı ince parmaklarıyla eteğinin ucunu yakaladı, avuçladı.

Ruhunun derinliklerinde, kalbinde büyüyen acıyla dalga geçen acımasız bir ses vardı. Duyuyordu.

Rüzgâr ters yöne akmaya başladı, gül yaprakları uğuldayarak birbirine çarptı ve hepsi rüzgârın çizdiği yolda uçuşmaya başladı. Derin bir nefes aldı.

"Yaşamak beni hiç bu kadar rahatsız etmemişti," diye fısıldadı, rüzgâr sesini yuttu, gül yaprakları dudaklarına sürtünerek kayıp gitti. Gül yaprakları, susmasını istiyordu.

Dakikalardır arkasında duran yeşil gözlü adamın elleri ceplerindeydi, gül yapraklarının gökyüzü ve yeryüzü arasındaki valsini izlemek yerine, kızın zarif sırtını izliyordu. "Sus ve kendi çöküşünü izle." Sesi, asla dinmeyecek bir ağrıyı hafifletmek için saat başı sürülen merhem soğukluğuna sahipti.

"İzliyorum," diye fısıldadı genç kız, teninde soğuk yürüdü, ölüm büyüdü gözlerinde.

"Ölümü hisset."

"Hissediyorum," diye fısıldadı kız tekrardan, sol omzu uyuştu, kaburgalarında ince bir sızı hissetti.

"Derin bir nefes al," dedi yeşil gözlerin sahibi, sesi kalın, duygudan yoksundu.

Kız, derin bir nefes aldı. Toprağın, okyanusun ve gül yapraklarının kokusu ciğerlerine süzüldü.

"Toprağın kokusunu solu, hisset."

"Ciğerlerim acıyor."

"Ağzındaki kanın tadını al," dedi adam yine, aynı duygusuz sesle. Gül yapraklarının tatlı pembe rengi yavaşça soluyordu sanki, gül kurusu rengine dönüyordu.

Kız yutkundu, damaklarında, dişlerinin arasında, dilinin ucunda kanın metalik tadını hissetti. Kanının tadını aldı.

"Dinmiyor," dedi kız yüzünü buruşturup, eteğini daha sıkı kavrayarak. Sanki dünya başına yıkılıyordu ama dünya dimdik ayaktaydı. Sanki dizlerinin üstüne düşmüştü ama o da dimdik ayakta duruyordu.

"Dinmeyecek."

"Geçmiyor," derken sesi titremişti, dudakları çatlamıştı, canı yanıyordu.

"Geçmeyecek."

Kız ileri doğru bir adım daha atıp gözlerini açtığında, artık okyanusu görebiliyordu. Okyanusun üstünde gül yaprakları yüzüyordu. Islanan gül yaprakları koyulaşmıştı, tıpkı kızın acıyı tadan kalbi gibi.

GÜL KUYUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin