10. DİKENLER ve DOKUNUŞLAR

176K 13.1K 44.3K
                                    

10. DİKENLER ve DOKUNUŞLAR

Sleeping At Last, Already Gone

Coldplay, Cry Cry Cry

Elise Hayes, Breathe

Güven...

Sanki ben bir sahil kasabasıydım ve güven, dağlarıma dokunsa bile zeminime hiç düşmeyen kar taneleriydi.

Ve şimdi oradaydım. Kar tanelerinin arasında. Karlarla kaplı bir arazide, saçlarım yüzüme yapışmışken ve yüzüm kızılına boyanmışken soğuğun, avuçlarımı beyaz bir ölümü anımsatan kar tanelerine bastırıyordum. Her bastırışımda, canımı yakanın soğuk olduğunu düşünüyordum. Her dokunuşumda, avucuma yayılan acıyı ve avucumdan karlara yayılan sıcaklığı hissediyordum. Ellerimi kaldırıyor, yüzüme bir ayna gibi çeviriyor ve avuç içlerime bakıyordum. Avucuma batan dikenleri görüyor, kar yığınının içindeki kan nehrini izliyordum.

Evren'e dokunmak, kar tanelerine avuç içlerimi bastırmak gibiydi ve yine Evren'e dokunmak, dikenleri avuçlarımı yırtarken bile onu hayranlıkla izlemek demekti.

Öyle çok vardı ki, hiç yok olmazdı sanki ama bir gün yok olacağını bilmek, varlığından korkmama sebepti.

O halde Evren'e dokunmak, intihar düşüncesinin zihnime yayıldığı o ilk gecede, ölüme duyduğum arzu gibi avuçlarıma tutkuyu mu bırakıyordu?

Saçlarım yastığa yorulmuş bir yılanın arkasında bıraktığı binlerce deri kalıntısı gibi yayıldığında, bakışlarım komodinin üzerinde zayıf bir şekilde yanan abajurun içindeki güçsüz lambadaydı. Dışarıda gece böceklerinin uğultusu vardı, rüzgâr camın arkasındaki kapıya benzer tahta pencerelerin birbirine çarpmasına neden oluyordu.

Yüreğimde ürkek bir yorgunluk uzanıyordu.

Uyku tavandan aşağı sarkan bir canavar gibiydi, bana dokunsa ölüm gibi zihnime çökerdi ama ilk kez bir canavar benden korkuyordu.

Uykunun benden korktuğunu hissettiğim gecelerden birinin içinde öyle ıssızdım ki, tenimi örten çarşaf tenime dokunduğu için üşüyordu.

Nefesim belirli aralıklarla yüzümü parmaklıklar şeklinde örtmüş kahverengi saçlarıma çarparak saçlarımı bir yukarı, bir aşağı taşıyordu ve bu görüntü bana her aldığım nefesten pay biçerek yukarı aşağı kalkıp inen göğsümü hatırlatıyordu. Kirpiklerimin diplerine yayılan ağrıyla eş zamanlı olarak yavaşça yatakta yan döndüm ve bedenim çarmıha gerilmiş gibi yatağa gerildiği an gözlerimi tavana sabitledim. Dışarıdaki ıslıklı rüzgâr artık daha gürültücüydü, ıslık çalmıyor da feryat ediyor gibiydi ve sıcak üfürüğünü penceredeki eski aralıklardan sızarak odaya yayılışından hissedebiliyordum.

Gözlerimi tavanda ürkek gözlerle beni izleyen canavardan çekmeden elimi yavaşça yatağın diğer ucuna uzattım ve Piglet'i alıp göğsümün üzerine yatırdım. Piglet, nefes alıp verişlerimle şişen göğsümün üzerinde beşikteki bir bebek gibi sallanırken, parmaklarımı Piglet'in bezden teninin üzerinde gezdirerek gözlerimi kıstım.

Evren'in ellerini düşündüm.

Elleri ruhuma dokunuyordu ama tenimden uzaktaydı.

Evren'in gözlerini düşündüm.

Kalem darbelerini vurduğum kâğıdın üzerinde beni izliyorlardı ama belki de şu an çoktan uykuya kapanmış, içinde başrolleri farklı rüyalar görüyordu. Yataktan bir ölünün bir zamanlar içinde olduğu bedenden kalkan ruhu gibi gibi kalkarak doğrulup ensemi ovduğumda, Piglet yatağın bensiz köşesine devrilmişti. Altımda kısa, sevdiğim bir çizgi karakterin deseniyle süslü bir pijama şort vardı, üzerimdeyse yine o şortun takımı olan askılı tişört. Kumaş satendendi, bedenim sıcak üfürüğün yangınına düştüğünden hali hazırda üzerimde olanları bile sökerek bedenimi soymak istiyordum ama bunu yapmadım.

GÜL KUYUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin