Sleeping Pulse, War
7. KALBİN EKSENİ
Var olmanın sancısı, ruhun nefesini kesecek kadar güçlü bir ağrıydı.
Kendimde yok edemediğim bir gerçekle nefes alıp veriyordum. Ben kendimin esiriydim, ellerimi kendim kelepçelemiştim, parmaklarımı zihnime bastırıp tüm çıkış yollarını örecek olan o kelimeleri susturmayı seçmiştim. Şimdi tüm bu ağrının nedeni babammış gibi davranacak olmam, bencilliğin derisi gibi üzerime yapışacaktı ve ben ruhumun bencillik derisiyle sarılmasını istemiyordum.
Kendimin farkındaydım.
Derimin üzerinde bıraktığı izin ağrısını hissedebiliyordum, onun beyaz derisine oturan kanın gerisinde beliren iz de tıpkı bendeki iz gibi ağrıyor muydu? Dövme makinesinin ucuna taktığı iğneyi çıkardı, bir peçeteye sarıp cebine koyduğunda dikkatle onu izliyordum. Şimdi ikimiz de aynı izi taşıyorduk, bu bizi bu dünyada birbirleriyle işaretlenmiş iki insan mı yapardı?
Küçük bir krem kutusunu avucuna alarak bana doğru döndüğünde, gözlerime çökmüş şaşkınlığı ondan saklamak adına gözlerimi farklı bir noktaya çevirdim. Yeşil gözlerin canlı olduğunu ve beni ekseni altına aldığını biliyordum.
"Bu kremi sık sık sürmen gerekecek," dediğini duydum, bakışlarım usulca geceden koparak ona doğru çevrildi. Beni izlediğini görmek tuhaf bir şekilde kalbimi zonklatmıştı. Krem kutusunu bana doğru uzattı. "Birkaç gün banyo yapmaman en iyisi, yapacak olursan da dövmenin olduğu yere bu kremi boca et ki su çok fazla temas etmesin. "Bir merhem daha var, yarın gidip alırım."
Eğilip krem kutusunu elinden aldığım esnada ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Gözlerim hemen yan tarafında duran dövmeye kaydı, dövme öyle zarif, öyle ince çizgilerle var edilmişti ki, bir süre elimde olmadan büyük bir dikkatle onun teninde ışıldayan dövmeyi izledim.
"Aynısı sende de var," dedi erkeksi bir sesle, bu beni irkiltti. "Bu kadar izlemek istiyorsan aynanın karşısına geçmen yeterli."
Yanaklarıma oturan kanı görmemesi için dua ederken, "Kendine neden aynısını yaptın?" diye sordum, sorumun bariyerini oluşturan sesimdeki duygular gizlenmesi için yalvaracağım kadar berraktı ama Evren bunun ne kadarını görmüştü bilmiyordum.
"Yapmak istedim ve yaptım," dedi, sesinden hiçbir duygu, hiçbir düşünce yakalamadığımdan sadece ona bakmakla yetinmiştim. Büyük bir ağırlık ve göz yoran bir ahenkle önündeki kalabalığı toparladıktan sonra yeşil gözlerini yüzüme kısaca değdirdi, ardından hiçbir şey söylemeden eve girerek gözden kayboldu.
Birkaç dakika tenimdeki acıya adapte olamadan yalnızca dövmeyi yapmak için kendi tenini izlediği aynadaki yansımamı izledim. Üzerimdeki tişörtün kumaşı dövmeye temas ettiği an kısık bir sesle inlemiş, acının varlığını yeniden hatırlamıştım ama bu acı çok büyük değildi; zihnimi büyük oranda oyalıyor olduğunu söyleyemezdim. Aynanın önüne doğru ilerledim, zihnimde yan yatıp ağırlığını tek bir tarafa veren soruları, düşünceleri bir köşeye iterek tişörtümün kumaşını kavrayıp onu yukarı çektim. Yan dönüp kızarmış tenime damga gibi sinmiş dövmeye baktığımda duraksadım. Bir an dünya benim için artık toz pembe değil, toz siyahtı.
Kaşlarımın ortasında inkâra dayalı bir çöküntü oluştu. Bu yaptığım başıma büyük bir bela açacak olsa da şu an umurumda olan babamın tenimde göreceği bir dövme değil, umurumda olan bu gecenin içine sinmiş dişlerinde kan lekeleri olan canavarın kalbinde taşıdığı anlamdı. Attığım adımlar boşluğa aitmiş, hiç burada olmamışım, bir hayalmişim gibi ilerleyerek bana verilen odaya tırmandım. Avucumda tuttuğum krem kutusu, içinde sırlar saklanan bir sandık gibi ağır geliyordu. Odaya girdiğimde kremi komodinin üzerine bırakarak üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Artık elektrik sorunu olmadığı için abajurdan yayılan turuncu ışık bedenimi ve odanın içini kor bir ateşin içindeymişim gibi aydınlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL KUYUSU
Teen Fiction"Kaburgam acıyor," diye fısıldadı, gül kuyusu. "Kaburgamı çaldın benden." Adam kızın yüzünü tam kaburgalarının üstüne bastı. "Burada, gül kuyusu," dedi ifadesiz bir sesle. "Burası senin sürgünün. Buradayken ne ölüme kavuşabilirsin, ne de kendini ger...