6. GÜL SAĞANAĞI
Shamrain, Usvameri
Antimatter, Fighting For A Lost Cause
Hiç istemediğin bir şeye evet demenin, çok istediğin bir şeye evet demekten daha kolay olduğunu öğrenmiştim. Öğrenerek büyüyordum. Gelişimini usulca tamamlayan ama suyu emdikçe, ona emek vereni üzmemek için ölmek pahasına büyüyen o çiçekten beni ayıran şey, bana emek veren birinin olmamasıydı. Bu, Evren'i tanıyana dek böyleydi.
Derimin altına ilahi bir güç tarafından yerleştirilmiş, gelişimi benim yaşadıklarım sonucunda tamamlanmış bir ruhun, beni içimden kıran, kırık bir ruhun sahibiydim. İnsanlar bana baktığında, toz pembe yalanlar görebilirdi ama benim içimde kanın en açık rengini anımsatan gül kurusu renginde gerçekler vardı. Açık renk saçlarımı kulağımın arkasına iter, beni geri geri iten rüzgârın üzerine yürürken gözlerimdeki yaşları hiç gizlemezdim ama insanlar bana bakınca rüzgâra meydan okuyan o güçlü kızı değil, gözyaşlarını yanaklarından akıtan o hassas kızı görürdü.
Oysa ben, içinde olduğum kabuğun tamamı değildim. Ben, kabuğun altında sakladıklarımdım. Ben, rüzgârın içinden geçerken ağlayan kız değildim; ben, rüzgârı iterek ona meydan okuyan kızdım.
Gecenin renkleri Evren'in yeşil gözlerinde binlerce parçalanmış histi ama hiçbiri benim için değildi. Beni altına alan gökyüzü o hislerdi, bulutlar o gökyüzünün ciğerlerindeki lekeler gibiydi. Söylediklerini anlamlandırmak ister gibi ona bakakaldım. Orada, binlerce hissin olduğu ama hiçbirinin bana ait olmadığı gözlerinde gördüklerim o kadar farklıydı ki...
Dudaklarım kararsızlıkla birkaç defa aralanıp geri kapandı, sözcükleri dilimin altına yatırmış olsam da onları bellerinden tutup yatırdığım yerden kaldıramadım. Barlas ve onun arasında ne tür bir ip olabilirdi ve nasıl bir sebep, beni o ipin üzerindeki cambaz olmaya itebilirdi?
Beklenti, yeşil gözlerindeki sarmaşıkların arasında büyüyen farklı bir çiçek gibi görünse de sarmaşıkların özündeki zehir, o çiçeğe de bulaşmıştı. Donuk suratımdaki ifadeleri ondan gizleyemedim, her duygu tıpkı yüzüme yapışmış o donukluk gibi soğuktu ve buzlarla çevrelenmişti. "Ne dediğinin farkında mısın?" diye sordum, kekelemiştim ama o an için bu çok önemli değildi. Kekelemem son derece normal geliyordu bana.
"Evet, gayet," dedi, sorduğum soruyu garipsemiş gibi bakıyordu bana.
"Beni neden tanımadığın bir adamın hayatına sokmak isteyesin ki?" diye sordum karman çorman olmuş bir sesle. Onun Barlas'a olan bakışları, Kıvılcım'ın Barlas'ı gördüğünde yüzünün aldığı renk... İfadeler... Bakışmalar... Yapbozun birbirinden ayrılmış binlerce parçası avuçlarımda duruyordu ve ben önümdeki tabloyu, parmak uçlarıma düşen yapbozları tek tek inceleyerek yerlerine koyup, tamamlamaya çalışıyordum. Onun konuşmasına izin vermeden, "Onu tanıyorsun..." dedim, kendi kendime konuşmuş gibi göründüğüme emindim, çünkü öyleydi.
Evren buna cevap vermedi.
Yalnızca gözlerimin içine bakıyordu.
Oysa Barlas'ın ne onu ne Kıvılcım'ı ne de Yavuz'u tanımadığına emindim. Barlas, eğer onları tanısaydı, onun da bakışları onlar gibi olmaz mıydı? Barlas'ın bu kadar iyi bir oyuncu olabileceğini sanmıyordum. Onu tanıdığım yoktu ama gözlemlediğim kadarıyla, onu izleyen gözlerin aksine o son derece normal davranmıştı.
"Kafanın içinde ne var?" diye sordu bana. Yeşil gözlerindeki kelimeler, kanayan yaralar gibiydi.
"Ne planladığını merak ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL KUYUSU
Teen Fiction"Kaburgam acıyor," diye fısıldadı, gül kuyusu. "Kaburgamı çaldın benden." Adam kızın yüzünü tam kaburgalarının üstüne bastı. "Burada, gül kuyusu," dedi ifadesiz bir sesle. "Burası senin sürgünün. Buradayken ne ölüme kavuşabilirsin, ne de kendini ger...