Efsanevi Savaş 2

6.Sezon 7.Bölüm

Anga Beyaz gülümseyerek Wilson'un üzerine doğru geldi. Çıkardığı bıçağıyla iplerini kesti. "Ona biraz su getirin!" Wilson şaşkın bakışlarla etrafını süzüyordu. Daha sonra önüne koyulan su testisini aldı. Ağzını kapattı ve kayalıklardan bir kaç adım tırmandı. Önünde yanmakta olan ateşe döktü. Ateş biraz sonra sönmüştü. Aşağıya gülerek baktı. "Sizin kadim dediğiniz her şey, bir gün bu ateş gibi sönüp gidecek! Siz, doğru yoldan sapmış aptallardan başka bir şey değilsiniz. Siz sapkın inançları olan tehlikeli bir güruhtan başkası değilsiniz." Anga Beyaz dayanamayıp kahkaha atarken, Chio, elini alnına utançla vurdu. Wilson ne olup bittiğini anlamadan ateşe baktı. Az önce söndürdüğü ateş tekrar yanmıştı. Şaşkınlık ve kızgınlıkla tekrar su döktü. Ateş yine söndü ama saniyeler sonra tekrar yandı. Su testisindeki su bitene kadar devam etti. Wilson, daha sonra ateşe ayağıyla basarak söndürdü. Ancak ateş her seferinde tekrar yanıyordu. Wilson bir süre sonra ceketini çıkarıp ateşi kapattı. Söndürdüğüne emin olduğunda ceketi kaldırdı. Ateş sönmüştü. Altında onun kızgınlığını kahkahayla izleyen insanlar hep bir ağızdan gülüyordu. Wilson tekrar baktığında ateş yanmaya devam ediyordu. Wilson ateşin başında küfürler içinde söndürmeye çalışırken, omuzunda bir el hissetti. Chio onu geriye doğru çekiyordu. Ama Wilson hala ateşe doğru gidip tekmeler savuruyor üzerine basmaya devam ediyordu. Tüm bunları yaparken de bildiği tüm küfürleri ediyordu. "Wilson! Yeter, asla sönmeyecek dostum." Chio'nun sözleriyle kendine gelen Wilson, kayalıklardan elinde testiyle indi. Testiyi doğrudan Anga Beyaz'ın önüne yere çarptı. Kırılan testi parçalara ayrılmıştı. "Hadi bu testiyi önceki haline getir! Bunu yaparsan senin savaşçın olurum. İnandığınız her şeye inanırım." Anga Beyaz gülerek Wilson'a baktı. "Hayır Wilson. Senin kaderinde benim emrime girmek yazmıyor. Senin kaderinde Efsanevi Savaşta ölmek yazıyor." Wilson tüm öfkesiyle testinin kalan parçalarına bastı. "Hepinizi bu testi gibi parçalayacağım." Anga Beyaz, şatonun içine doğru devam ederken, etraftaki meşaleler yollarını aydınlatıyordu. Wilson yere bakarak yürüyordu. Uzun bir merdivenden çıkmaya başladılar. Merdiven eğilimliydi. Bir süre sonra merdiven bir tarafa doğru dönüyordu. O taraf bittiğinde, başka bir tarafa doğru dönüyordu. Birlik zorlana zorlana çıkıyordu. Merdivenler bittiğinde büyük bir taht salonuna geldiler. Salonun kenarlarında sayılamayacak kadar altın ve mücevherler vardı. Salonun en sonunda görkemli, mücevherlerden yapılmış büyük bir taht vardı. Geniş salonda tahta doğru ilerleyen birlik on, on beş metre kala durdular. Hepsi beraber eğildi. Wilson ve Chio'nun eğilmediğini gören Anga Beyaz fısıltıyla eğilmelerini söyledi. Bir süre sonra, Chio başını ovarak eğildi. Tahtın üzerinde oturan adamda bir gölge vardı. Yüzü gözükmüyordu. Oysa, taht salonunu etraftaki mücevherler aydınlatıyordu. Wilson, eğilmemekte ısrarcıydı. Kadim liderin karanlık eli havaya kalktığında, herkes kafasını kaldırdı. Kadim lider konuşmaya başladı. "Wilson! Büyük ve cesur savaşçı. Ama kalbi zayıf." Bir süre konuşmadan, Wilson'a baktı. Daha sonra konuşmaya devam etti. "Chio, güçlü, cesur ve inançları olan, geleceğin lideri. Sizleri selamlıyorum." Chio adamı selamladıktan sonra konuştu. "Seninle böyle anlaşmamıştık büyük gölge!" Kadim lider tekrar konuştu. "Nasıl anlaşmıştık Chio?" Chio öfkesini belli eden ses tonuyla konuştu. "Bu beyazdan emir almam gerekiyor, oysa sen bana en yetkili kişi olduğumu söylemiştin. Senden bile daha kadim güçlerim olduğunu demiştin!" Kadim lider kahkaha attıktan sonra sakinleştirici ses tonuyla konuştu. "Chio, senin büyüklüğün ve gücün sorgulanamaz. Sen kader oyununda en önemli rolü üstleniyorsun." Chio bağırdı. "O zaman neden öldüğümü görüyorum! Ve daha kötüsü, dostlarımı neden öldürüyorum?" Kadim lider şaşkınlıkla ona baktı. "Sen neler söylüyorsun Chio?" Anga Beyaz söz sırasının kendisine geldiğini anladı. "Vetus! Onu buraya bunun için getirdim. Chio doğruları söylüyorsa, kadim savaşın sonucu bizim için iyi değil demektir."