Tam, yirmi bir gün sonra, iki ordu karşı karşıya geldi. Savaşmak için bekledikleri tek şey, savaş davullarının çalması, boruların ötmesi idi. Beyaz adamın büyük ordusunun en köşesinde dikkat çeken, üç bin kişilik bir birlik vardı. Savaşın baş komutanı yanlarına doğru ilerliyordu. İngiliz komutan atından indi ve birliğin başındaki uzun saçlı, çekik gözlü, hafif sakallı yakışıklı adamın yanına geldi. "Siz hazır mısınız?" Çekik gözlü adam başıyla onayladı. İngiliz komutan arkasını dönüp giderken yanına en güvendiği adamı geldi. "Efendim, onlara niye bu kadar ilgi gösteriyorsunuz? Böyle büyük bir savaşta üç bin kişilik küçük bir birliğin katkısı ne olabilir?" İngiliz komutan, atını durdurdu. "Onlar Türk. İnan bana, bu savaşta hiç kimse onlar kadar faydalı olamaz." Adam şaşkın bir şekilde sordu. "Osmanlı?" İngiliz komutan güldü. "Hayır, onlar hunlardan bu yana en önemli özellikleri olan, savaşı içinde barındıran, bir grup Tengrici Türkler." Adam bir şey anlamadan, silahlarını bileyen Türklere baktı.
Türkler ise savaşı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Türk birliğinin komutanı önlerine geçip konuşma yapmak için hazırlandı. "Benim yiğit alplerim, bu zamana kadar, benliğimizi yitirmeden, ufak bir nokta olarak göçebe olarak yaşadık. Ne Osmanlı gibi, nede Selçuklu gibi büyük ve görkemli devletler kuramadık. Ancak kardeşlerimiz, Osmanlı, Türk'ün şanlı töresi devlet kurma işini pek iyi becerdi. Biz ise bugün, soyumuzun Türk olduğundan başka bir şey bilmeyen bir topluluk olarak yaşadık. Bugün, bu ceng meydanında, pusatlarımızı ne için mi sallayacağız? Bir avuç toprak ve yeni bir devlet kurmak için! Unutmayın, Türk'ün en şanlı töresi savaşmaktır! Savaş dostumuz! Ordu ailemizdir!" Alpler hep bir ağızdan haykırdılar. "Savaş dostumuz, ordu ailemiz! Savaş dostumuz, ordu ailemiz!, Savaş dostumuz, ordu ailemiz!," Tüm birlikler küçücük Türk birliğine şaşkınlıkla bakıyordu. "Gök tanrı yar ve yardımcımız olsun!", "Tengri biz menen!" Defalarca savaş alanını üç bin alpin bir bozkurt gibi uluyuşu inletti. "Tengri biz menen!"
İngilizlerden bir kaçı çıkıp, komutanlarına sordu. "Efendim, bu küçük birlik ne diyor?" İngiliz komutan dalgın bakışlarla cevap verdi. "Tanrı bizimle diyorlar." Savaş alanında şuana kadar yaşanan en garip olay, Türklerin haykırışları olmuştu. İsimsiz bir Türk boyu, ta Amerikanın kurak topraklarında, bir devlet kurmayı amaçlıyordu.
Öbür günün ilk sabahında davullar çaldı. İki ordu birbirine girmek için koşmaya başlamıştı. Kadim kabilenin insan ordusu, beyaz adamın top atışlarıyla seyrelmeye başlamıştı. Chio savaş alanını kolaçan ettikten sonra, arkasında yüzlerce hayvanla ormanın içine daldı. Hızla koşarken, ağır makineli tüfeklerin sesini işitti. Savaş alanına bakmak için duraksayıp, gözünün önüne getirdiği dürbünle alanı süzdü. Gördüğü şey, koca bir ordunun yok oluşuydu. Hızla orman patikadan fırladı. Makineli tüfeklerin yanlarından gelen hayvan sürüsü, tüm beyaz adamı şaşkınlığa çevirmişti. Makineli tüfekleri tutan adamların çoğu savaş alanını terk etmek için kaçmaya başladılar. Ancak kaplanların pençelerinde can veriyorlardı. Savaşın başkomutanı neler olup bittiğine gördüğünde, kazanılmak üzere olan bu savaşı kaybedeceklerini anladı. Gözünü savaş alanında gezdirdi. En önde bir ok gibi ilerleyen Türk birliği, önlerine çıkan Kızılderilileri çim gibi biçiyordu. Ancak bu uzun sürmeyecekti. Beyaz adamın diğer birlikleri, Türk birliğinin arkasından ilerlemeye başladı. Önlerine çıkanı öldürmeye devam ettiler. Bir süre sonra, Kadim kabilenin tarafından ortaya çıkan onlarca kurdu görünce, kaçışmaya başladılar. Kurtlardan desteği alan, Kadim ordu tekrar saldırıya geçti. Türk birliği kurtları görünce duraksadı. Kurtlar, önlerine çıkan birlikleri ezmeye başlamıştı. Bir süre sonra, Türk birliğinin etrafı kadim ordunun bir kaç bölüğü ve kurtlar tarafından sarıldı. Türklerin kendi aralarında bir çember oluşturdular. Karşılarında on binler olsa da gözlerinde bir korku yoktu. Çünkü onlar, Gök Tanrının evlatlarıydı. Türk çemberinin okçuları diz çöktü. Çemberin en önündeydiler. Onların arkasında, hafif eğilmiş mızraklı birlikleri vardı. Onların arkasında ise tüfekleriyle hazırda bekleyen başka bir birlik. Kadim ordunun bölükleri Türklere saldırdığı zaman, Türk alplerinin ıslıklı okları onları kısa süreliğine bir bozguna uğrattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi Savaş 2
Исторические романыEfsanevi Savaş isimli kurgumuzun, 200.Bölümüne geldiğimiz için, aynı kitap üzerinden daha fazla bölüm güncellemek yasak. 200.Bölümden sonra bölüm eklenmediği için, 6.Sezon'a bu kitaptan devam edeceğiz. Tamamen karakterler üzerinde oynama yapılmadan...