-S10-

103 60 3
                                    

Çoğu zaman boş yaşadığımı düşünürdüm. Sıradan, uzak, insanlara karşı soğuk ve varla yok arası. Kısaca

SİLİK.

İnsanlar beni hiç bir zaman fark etmezdi; ne yaşadığımı, nasıl yaşadığımı bilmezlerdi. Sadece yaşadığımı bilirlerdi, oda sınırlı sayıda iki elin parmaklarını geçmeyen insanlar. Kimse kimsenin içini elbette bilemezdi. Ama dinlemeyi deneyebilirlerdi yada avutmak için bir kaç ucu kesik kelime.

Ben hep konuştum, bağırdım, çığlık attım, seslendim, çok uğraştım duyulmak için dizlerime vura vura ağladım. Ben bir kaç cümle duymak istiyordum. Teselli amaçlı; geçer, zamanla unutursun, geçmeyen acı yoktur gibi. Hatta boşver demelerine bile razıydım. Ama duymadı ki kimse beni duymak istemedi. Beni bir tek ben duydum oda boşunaydı. Çünkü ben hiç bir zaman kendime boşver diyemedim, geçer, zamanla diner acım diyemedim. Benim insanlara dökebileceğim onlarca teselli cümlem varken onların bana yoktu. Kimse beni duymadı.

Hiç kimse.

Acılarımla lal oldu dilim. Kendi sessizliğimle boğuldum. Kendime bile sessizdim ben.

Kendime sağırdım ben, kendime dilsiz, kendime siliktim.

İnsanlardan ne bekliyordum ki ? Acılarımı fark etmelerini mi?

Hah. Komik.

İnsanlar böyle işte. Nankör, vefasız, geçmişi salisede silen, bir çoğu aptal ve bencil. Ama şanslılar, bencil olmayı bende çok isterdim. Ama ben hep kendime bencil oldum.

Bunun anlamını biliyor musunuz?

Belki. Belki de değil.

Karşımda silahı bana doğrultan insan tam bir aptaldı mesela. Nankör, bencil. Yaşadığımız güzel şeylerin hatrını düşünmeyen biri.

Gülümsedim.

Neye mi?

İnsanları bir kere daha kendim gibi sandığıma. Ve bu gülümseme.. ne bileyim kıçı kırık bir gülümseme değildi. Ne içten ne de yapmacık. Bu gülüş altında acıları barından buruk bir gülüştü.

Levent sayesinde bir çok eğitim almıştım ve bunlardan biri de silahı kapsıyordu. Çok daha cesaretli olmam da bunun avantajıydı. Oda biliyordu saniyeler içinde o, gözünü kırpmadan elinden alabilecğimi.

"Çek şu silahı, adam gibi tutmayı bile bilmiyorsun" dedim büyük bi cesaretle.

Ah evet silahı tuttuğu eli titriyordu.

Onunda suratında bir gülüş vardı ama bu gülüşün arkasında korkaklığı vardı. Çünkü Umut bir karıncaya bile zarar veremez. Kan görmeye dayanamaz ve diğerleri gibi gurur yapıp 'erkekler ağlamaz' sözüne uyan değil, yanından bile geçmeyen ve kim olduğunu ya da nerde olduğunu umursamadan ağlayan bir insandı.

Büyük bir kahkaha patlatıp gözlerini bir kaç saniyeliğine yumdu. Sonra gözlerini aralayıp gözlerimin içine baktı. Kızarık gözleri bana ağlıyacağını sezdirse de sakinliğimi korudum.

Bu.
İşte bu.

Bana karşı kullanabileceği tek silah buydu. Göz yaşları.

Bir erkeğin gözyaşları.

Fiziksel ya da ruhsal bir çok acı çektim ama bu farklıydı. Belki de dayanamadığım tek şey buydu.

"Kendine gel" dedim.

Tekrar gülümsedi ve gözlerinden bir kaç damla yaş yanaklarına sonrada çenesinden boynuna ulaştı..

İplerim kopuyordu ve bu bile isteye yaralanmak gibiydi. Ya da yanmak. Yanacağını bildiğin halde yanarsın. Bunu istersin. Üzülürsün ağlarsın ama yanacağın için değil, bunu bildiğin için.

SİLİK #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin