-S11-

102 52 0
                                    

Lotte Kestner - enjoy the silence ♪

Bir kaç gün önce gördüğüm kabus üzerine işte buradaydım.

Ellerimi pürüzlü mezar taşında gezdirdim. Yazılar ilk günkü gibi değildi, silikti. Kocaman bir gülümse ve şevkatle okşadım soğuk mermeri.

"Ben geldim gece saçlım" dedim.

Sonra biraz bekledim.

"Hoş geldin gecem" demesini bekledim.

Bekledim. Bekledim. Bekledim.

Yüzümdeki gülümseme bu sessizliğin ardından kayboldu. Bir cevap gelmemişti.

"Küstün mü bana? Küsmesen olmaz mı? Konuş benimle" dedim bir mezar taşına. Nasıl cevap verebilirdi ki. O ölmüştü.

'Mezarlıklar neden bu kadar soğuk olur ?'

Bu soruyu senelerce düşünmüştüm. Hala bir cevabım yok. Herkes gibi bende klişelere uyup 'çünkü ısıtanlar toprağın altında' diye düşünmüştüm bir ara. Ve evet birileri toprağın altında ama bu kadar soğuk olmanın bunun bir ilgisi varmı bilmiyorum. Eskiden, çok eskiden mezarlıkta ağlayan insanlara kızardım 'neden ağlasın ki saçma kendine acı çektiriyor' derdim. Ama o zaman bu üstüne bastığım toprağın altında kimsem yoktu. Onları anlamazdım yine de konuşurdum. İnsanın sevdikleri toprağın altında iken gülmek ya da mutlu olmak yasakmış gibi geliyor. Sanki gülümsediğimde onlara ihanet ediyormuş gibi. Ellerimi toprağına sürdüm. Nemli, pis ve solmuş bitkiler, yapraklar ile doluydu.

Sonra büyük bir hırsla ellerimi toprağın üzerindeki solmuş bitkilere daldırdım koparmaya başladım. Evet benim için solmuş bir yaprak on insana bedeldi ama Açelya benim gibi değildi.O ilkbahardı hep. O papatya severdi, kuş cıvıltılarını, hafif esen ılık rüzgarı severdi. Nisan yağmurlarını, meyve ağaçlarının pembe ve beyaz tomurcuklarını severdi. Sonbaharda giden, ilkbaharda dönen leylekleri severdi. Polenlerin onu hapşurtmasını bile severdi. Her zaman yepyeni ve capcanlı, cıvıl cıvıldı benim gece saçlım.

Ben ise sonbahardım onun aksine. Sonbahardaki yağmuru severdim, yağmurdan sonraki o kokuyu, solmuş yaprakları, yapraksız ağaçları, solmuş yaprak ve dalların üzerine bastığımda çıkardıkları o sesi, soğuğu. İki zıt insandık ama hep birlikteydik arkadaştan da öteydik, kardeştik. intihar eden annem gibiydi, kanserden ölen babam gibiydi. Hiç sahip olamadığım ablam gibi kız kardeşim gibi.

Ama şimdi o toprağın altında. O pis ve karanlık yerde.

Korkuyor muydu acaba?

Üşüyormuydu orada?

Peki ya o kadar çok kar yağarken neden hiç bir mezarda kar yoktu? Bu düşünceler ile daha çok yoldum otları, elime batan dalları ve dikenleri umursamadan. Sahi o çok üşüyen bir kızdı onu kim ısıtır orda. Gözlerimi kırpmadan bir kaç damla yaşın düştüğüne şahit oldum. Bu çok kötü bir şey. Onca zaman insanların ağlamasını saçma bulurken neden şimdi ağlıyordum ki. Yalnızlıktan mı ? Acıdan mı ? Ya da çaresizlikten mi ?

Bilmiyorum. Tek bildiğim şey bu sessiz, soğuk ve kasvetli mezarlığın, yalnızlığımı ve yansızlığımı yüzüme vurmasıydı. Onlarda yansızdı belki ama toprağın altında, ben ise üstüne basarken bile bu toprağın yalnızdım, yansızdım.

Önümde ot bırakmayacak kadar hırslıydım. Açelya sevmezdi hem öyle pis yerleri titizdi o. Ellerim toprak olmuştu hep biraz da elime batan dal ve dikenlerden dolayı kan. Öyle öfkeyle yoluyordum ki otları. Ağlayarak. Başımdaki şal omuzlarıma inmişti bile. Hızla diğer tarafa atılacakken ayağımı burktum ve dizlerimin üstüne düştüm.

SİLİK #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin