death 1 × johnny

1.1K 218 116
                                    

Kendini yere serili halde bulduğunda, her şey için çok geçti.

İlk anımsadığı şey soğuk havaydı. Yerde öylece uzanırken etraf karanlık, loş bir mavi ışıkla aydınlanmıştı.

Doğruldu yavaşça. Elleri buz tutmuştu. Titriyordu. Gözleri azıcık çıkan mavi ışığa alışırken ayağa kalktı Johnny. Etraftaki nesneler görünür oldu. Bir yatak, dolap, çalışma masası ile grand piyano vardı odada. Fakat her biri örümcek ağı gibi beyaz şeylerle kaplıydı. Yerde yapışkan bir sıvı vardı.

Bu kendi odasıydı.

Kaşlarını çattı ve yavaş adımlarla odasının kapısına ilerledi. İçinde büyüyen korku, sakinliği tüketiyordu.

Elini kapının kulpuna attığında kulpun olmadığını fark etti. Ellerini kapıya koydu. İttirdi ama nafile, kapı hareket etmedi. "Ne..." Kapıyı yumrukladı. Tekmeler attı. "Sikeyim."

Korkuyla etrafına bakınırken elleriyle saçlarını geriye ittirdi. En son Doyoung'un evindelerdi. Biraları tokuşturduklarından sonrasını hatırlamıyordu. Birden kendini evinde bulmuştu.

"Şaka mı bu?"

Rüya mıydı yoksa? Fakat rüya için fazla gerçekçiydi.

Pencereye ilerledi. Perdeleri örtülüydü. Çektiğinde ve dışarıya baktığında korku daha çok büyüdü. Pencere yoktu. Yalnızca duvar vardı.

"Neler oluyor!?"

Duvara yasladı sırtını ve yere çöktü. Anlayamıyordu. Burası evi değildi. Olamazdı. Beyni hızlıca çalışırken gözleri yanmaya başladı.

"Johnny?"

Bir ses duyduğunda tüyleri diken diken oldu. Ses uzaktan geliyordu. İsmini söylemişti. Ayağa kalktı. O kadar korkuyordu ve kafası karışıktı ki gözleri dolmuştu.

"Johnny?"

Ses kapının arkasından geliyordu. Johnny sesin sahibini tanıyordu. Garip bir histi, onun sesini yeniden duymak, canlı bir şekilde.

Ellerini kapıya dayadı. Ses tekrar konuşmadan önce diğer taraftaki kapıyı üç kez tıklattı. Johnny irkilerek geri çekildi. "Johnny?"

Ve kapı ufak bir gıcırdama ile dışa doğru açıldı. Karşısındaki beden ona doğru bir adım attı. Siyah saçlar, yıpranmış giysiler ve gözlerinin altındaki morluklara bakarken Johnny hem daha çok korkuyordu, hem de meraklanıyordu.

"Taeyong?"

Johnny ağlayacaktı neredeyse. Karşısındaki bedende ağlıyordu zaten. Başını sürekli iki yana sallarken berbat gözüküyordu. Ölü gibi gözüküyordu.

"Neler oluyor? Neredeyiz böyle?" Johnny etrafında döndü. Taeyong ona cevap vermiyordu. "Cevap versene! Niye dikiliyorsun?"

Korku büyürken Taeyong ona bakıyordu. Çenesi titriyordu.

"Üzgünüm."

Taeyong fısıldadıktan sonra her şey çok hızlı gelişti. Arkasından çıkardığı gümüş bıçak alnının ortasına saplandığında, bunun bir rüya olmadığını biliyordu.

Johnny bilincini kaybedip yere yığılırken Taeyong hiçbir şey olmamış gibi gitti.

*
*
Lanet ahorcrux olmasaydı belki yine bölüm gelmeyecekti hadi yine iyisiniz ;))

ANTROPOFOBIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin