Ceza

1.2K 139 46
                                    

İşte, kısa bir bölüm ile karşınızdayız. Aslında daha uzun tutacaktım ama yine laptopumun tuşları kilitlendi. Tam anlamıyla delirdim 😂😂 Yine de telefonumdan yazmaya devam ettim. Umarım olmuştur.
İyi okumalar!



Pencerenin kenarına sinmiş, Büyük Salon'u gözlüyorduk. Dört uzun, kalabalık masanın üstünde, havanın ortasında sayısız mum uçuşuyordu, altın tabaklarla kadehleri parlatıyorlardı. Tepede, hep dışarıdaki gökyüzünü yansıtan büyük tavan, yıldızlarla ışıl ışıldı.

Birinci sınıflar, korkuyla tek sıra halinde içeriye giriyordu. Ginny Weasley de aralarındaydı. Saçı sımsıkı topuz yapılmış, gözlüklü bir cadı olan Profesör McGonagall, meşhur Seçmen Şapkası'nı yeni gelenlerin önündeki bir tabureye yerleştiriyordu.

Gözlerimi kaydırıp öğretmenlerin oturduğu yere baktım.

Dumbledore'un uzun gümüş renkli sakalı ve yarım ay gözlüğü mumların ışığında pırıl pırıl parlıyordu. Birkaç iskemle ötede, gök zümrüt rengi cüppesiyle Gilderoy Lockhart vardı. En uçta da kocaman, bol saçlı sakallı, kadehinden doya doya içen Hagrid oturuyordu.

Harry, "Durun bakalım..." diye mırıldandı. "Öğretmenler masasında boş bir iskemle var... Snape nerede?"

Ron umutla, "Belki hastadır!" dedi.

"Yine başlıyoruz," diye söylendim. Bana aldırış etmediler.

"Belki de ayrılmıştır. Biliyorsun, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersini gene elden kaçırdı."

Ron çoşkuyla "Hatta kovulmuş olabilir," dedi. "Yani, herkes ondan nefret ediyor ve..."

"Ya da," dedi arkamızdan gelen buz gibi bir ses, "üçünüzün neden okul treniyle gelmediğini duymayı bekliyordur."

Hızla arkamıza döndük. Orada, kara cüppesi soğuk bir esintiyle dalgalanarak, Severus Snape duruyordu. Sıska, soluk yüzlü, kanca burunlu, omuzlarına kadar inen yağlı saçları olan bir adamdı. Başımızın ciddi bir dertte olduğunu anlatan bir edayla gülümsüyordu.

"Arkamdan gelin," dedi Snape.

Birbirimize bakmaya cesaret bile edemeyerek onu merdivenlerden yukarı, alev alev yanan meşalelerle aydınlatılmış muazzam, bol yankılı Giriş Salonu'na kadar izledik. Büyük Salon'dan pek leziz bir yemek kokusu dalga dalga yayılıyordu ama Snape bizi sıcaklık ve ışıktan uzağa, mahzenlere inen dar taş merdivenden aşağı götürdü.

Soğuk geçidin ortasındaki bir kapıyı açıp parmağıyla işaret ederek, "İçeri!" dedi.

Titreyerek Snape'in odasına girdik. Gölgeli duvarlar boyunca, içlerinde o anda isimlerini bilmeyi pek de istemediğim her türlü iğrenç şeyin yüzdüğü büyük cam kavanozlar sıralanmıştı. Şömine karanlık ve boştu. Snape kapıyı kapadı ve dönüp bize baktı.

Gözleri üzerime geldiğinde birkaç saniye bekledi, derin bir nefes aldı. Yanımdan geçip odanın içerisinde bir kapı daha açtı. İçeriye geçmemi işaret ederken

"Sizinle sonra ilgileneceğim, Miss Air," dedi katı bir sesle.

Omuzlarımı düşürüp gösterdiği odaya girdim. Kapı ardımdan sertçe kapandı. Bu odanın bir öncekinden farkı yoktu, etraf yine cam kavanozlar ile doluydu. Bir de küçük bir masa ve tabure vardı. Tabureye yerleştiğimde Profesör Snape'in sesini duyabiliyordum.

Yumuşak bir edayla "Demek," dedi. "Tren meşhur Harry Potter ve sadık yardakçısı Weasley için yeterince iyi değil. Gelişimizle bir patırtı koparmak istedik, öyle mi, beyler?"

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin