Yalnızlık

1.1K 127 65
                                    


Merhabaa!!
İşte yeni bir bölüm daha. Umarım hoşunuza gider.
Böyle giderse bir 10 bölüm kadar sonra bu kitabı bitirmeyi düşünüyorum. Eğer hala sıkılmamış olursanız, 3. kitaba geçebiliriz sjdjd
Her neyse iyi okumalar!
Bu arada yorumlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim, sizi çok seviyorum ♥️

Justin, Profesör Flitwick ve Astronomi bölümünden Profesör Sinistra tarafından hastane kanadına taşındı ama kimse Neredeyse Kafasız Nick için ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Sonunda Profesör McGonagall havadan kocaman bir yelpaze yaptı, bunu da Neredeyse Kafasız Nick'i merdivenlerden yukarı sürükleme talimatıyla Ernie'ye verdi. Ernie sessiz, kara bir hoverkraftmış gibi Nick'i götürdü.

Böylece ben ve Harry, Profesör McGonagall ile yalnız kaldık.

"Buradan, Potter."

Şaşkınlıkla, yolu gösteren Profesör McGonagall'a baktım. Neden sadece Harry'yi götürmek istediğini anlamıyordum. Buraya beraber gelmiştik.

"Peki, ben?" diye sordum merak içerisinde.

"Miss Air," ciddiyetle yüzüme baktı. "Siz, bina öğretmeninizin yanına gitseniz daha iyi olur. Siz yoldayken ben onu olanlardan haberdar ederim."

Yutkundum.

Snape'e ne diyecektim?

Ah, merhaba Profesör!
Harry ve ben, Çatalağız olduğumuzu fark ettik. Bunun hakkında konuşup birbirimize destek olduktan sonra derse gitmek için ilerledik, tesadüf bu ya o sırada orada boylu boyunca yatan Justin ile içi, en kötü lanetle kuşanmış gibi kapkara olan Nick'i gördük.
Bu arada, Tom Riddle'ın günlüğü bir süredir ben de. Sırlar odasını falan da açtım. Yani, her şey kontrolüm altında!

Yüzümü buruşturarak başımı salladım. Kendi kendime nasıl bir açıklama yapacağımı düşünüyor, bir yandan da Snape'in zihnimi okumasından korkuyordum.

Henüz günlük hakkında konuşmak için hazır değildim. Fakat bundan ne kadar kaçmaya çalışsam da elinde sonunda gafil avlanacağımı biliyordum. Her şeyden öte, bugün Justin'i öyle görmüş olmak beni derinden etkilemişti.

Birisinin benim yüzümden o hale gelmiş olması korkunçtu. Yaptıklarım kabul edilemezdi.

Soğuk odaya girerken kafamı boşaltmaya odaklandım. Hiçbir şey düşünmezsem, kafamda aptal bir boşluktan başka bir şey olmazdı. Böylece okunacak bir şey de olmazdı.

Kavanozun içindeki bir çift gözün beni izlediği hissine ürpererek, boş masaya doğru ilerledim.

Tüm iksirler düzenli bir biçimde sıralanmıştı, onları dizen kişinin ben olduğumu hatırlayınca kendimle bir miktar gurur duymuştum.

"5 yaşındaki bir çocuk bile bu iksirleri daha düzgün sıralardı."

Odayı dolduran katı ama aynı zamanda alaycı sesi duyduğumda bakışlarımı iksirlerden çekip diğer kapının olduğu yöne çevirdim.
Şimdiden zihnimi okuyordu.

"Profesör Snape, ben-"

Masasına yerleşirken "Evet," diyerek böldü sözümü. "Neler olduğunu duydum."

Kara gözleri tamamen boş bir ifadeyle benim yeşil gözlerime bakıyordu. O boştu ki, o da taşlaştırılmış gibiydi ama ben bunu, ne hissettiğini ya da düşündüğü belli etmemek için kullandığını biliyordum.

"Sadece oradan geçiyorduk," dedim inandırıcı olmasına özen gösterdiğim ses tonumla.
"Tesadüfen Justin'i bulduk."

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin