28.bölüm

121 38 200
                                    

Yatakta bacaklarımı kendime doğru çekmiş ve kollarımla onları sarmalamış bir şekilde oturuyordum. Çok geliyordu artık yaşadıklarım. Küçükken kurduğum tüm hayallerimi yıkıyorlardı. Bir bir... üşenmeden, beni umursamadan yıkıyorlardı. En azından yanımda Gizem oluyordu böyle hissettiğim zamanlarda. O destek çıkıyordu bana. Şimdiyse bir umutsuzluktur aldı başını gidiyor. Neden keşkelerim beni hep yüzüstü bırakıyor?

Dizlerimde kavuşturduğum kollarımı gevşettim ve bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Bir sürede öyle düşüncelere daldım. Bu aralar çok yapar olmuştum. Gitmeli miydim oraya? Gizem'i benden alan kişiyle yüzleşmeli miydim? Çok canımı yakıyordu. Değer verdiklerimin bana yaşattıkları çok canımı yakıyordu. Cenazesine de gitmemiştim... Gidersem emindim kendimi tutamayacağımdan. Belki bu yaptığım duygusuzluktu diğerlerine göre. Hangi yüzle giderdim ki oraya? Benim yüzümden olmuştu her şey. Sürekli rüyalarıma giriyor ve çığlık atarak uyanıyordum zaten. Çok kişi gitmiş midir ki? Yalnız kalamaz ki Gizem. Korkmuştur şimdi... Gözyaşlarım da tekrar tekrar terk ediyordu gözlerimi. Herkes bırakıyordu zaten. Dayanamıyorum artık. Bu kadar çok şeyi, aynı anda hissetmeye dayanamıyorum.

Elimin tersiyle akan gözyaşlarımı sildim ve ayağa kalktım. Ağır adımlarla banyoya gittim. Aynanın karşısında dikildim. Berbat görünüyordum. Yüzüm solmuş ve göz altlarım kızarıp çukurlaşmıştı. Sanki biraz da zayıflamıştım. Uzun dalgalı saçlarım birbirine girmiş ve eski gürlüğünü kaybetmişti. Sinir krizine girdiğim sıralarda yolduğum için olmalı... Dolapları karıştırarak kesici bir alet aradım. İlk yardım malzemelerinin arasından parlayan jileti gördüm. Diğer eşyaları fırlatarak engelleri kaldırdım. Belki de sadece bir şeyleri dağıtmak istemiştim. Jileti elime aldım ve bir süre inceledim. Bakışlarımı aynadaki yansımama çevirdim. Yardım dileyen gözlerim bir kez daha beni doğrulamıştı. Şuan acınacak haldeydim. Gözlerimi kapattım ve elimdeki jileti havaya kaldırdım. Bir elimle saçımı, diğer elimle jileti kavramıştım. Yumduğum gözlerimi açarak saçımı kesmeye başladım. Bir makas daha hızlandırabilirdi bu işlemi, evet. Ama bu bir değişim noktasıydı. Hızlı olmamalıydı. Yere düşen her saç teliyle birlikte duygularımdan da bir parça gidiyordu. Bakışlarımdaki anlam git gide yok oluyordu.

İşimi bitirdiğimde aynadan kendime baktım. Eskiden belimi geçen saçlarım, şimdi çenemi çok az geçiyordu. Böyle daha iyiydi. Dövüşürken bana engel oluyordu zaten. Elimdeki jileti lavabonun içine bıraktım. Yerdeki eşyaları toplamadan banyodan çıktım ve odama girdim. Üstümdeki gecelikten kurtulup mavi bir tişört ve üzerine siyah deri ceket giydim. Altıma da kot pantolonumu giydim. Göz altlarımdaki kırmızılık için kapatıcı sürdüm. Merdivenlerden inince koltukta uyuyakalmış Melih'i fark ettim. Burada kaldığını unutmuşum. O anki yorgunlukla karşı çıkmamıştım. Tüm süre boyunca şekilden şekile girmiş ve beni güldürmeye çalışmıştı. Tabi tüm çabaları nafileydi. Artık farklıydım. Ben değişmiştim. Bana, neden sürekli peşimde dolandığını ve o kadının kim olduğunu açıklamadan onunla konuşmayacağım. Bu trip atmak değil, umursamamak. Madem işime yarayacak bilgiler vermeyecek, etrafımda bulunmasının da bir anlamı yoktu.

Yanına sinsice yaklaşıp başının altındaki yastığı hızla çektim. Başı sertçe çarpınca kanepeden adeta fırlamıştı. Gözleri bir süre şaşkınca saçımda oyalanmış daha sonra kaşlarını çatarak gözlerime odaklanmıştı.

"İnsan böyle uyandırılır mı? Ne biçim k..."

Ne biçim k? Yine neden sustun kim bilir.

"Ne oldu da sustun? Ne diyecektin? "

" Iı...şey diyecektim. Hah, ne biçim kızsın sen? diyecektim . "

" Ne alakası var bunun kız olmakla? Neyse ya boşver onu. Artık konuşsak diyorum? "

Mavi (#WKT17) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin