Ev, yuva. Kendimi bildim bileli evinde huzurlu olmaya çalışan, evde vakit geçirmeyi seven evcimenlerdendim. Anneme olan düşkünlüğüm, Nil doğduktan sonra kalbime hemen yerleşişi, babamın hiç baba olduğunu farketmeyişiyle oluşan ve her yıl doğum günlerimle yaş alan baba(sızlık).
Şükretmek için iyi bir ailem vardı ve böyle hoşnutsuz düşüncelerime vicdanım dile gelip
" 'ailesi olmayan, ne olursa olsalardı ama olsalardı' diyenler var" desede herkesin acısı kendine göreydi. Annem, "yuvayı dişi kuş yapar" ın dişi kuşuydu. Aşık olduğu adamla annesinin despotluğu yüzünden kaçarak evlenmişti. Çok kısa bi sürede de bana hamile kalmıştı. Evliliğe alışırken anne olma fikrine de alışmaya başlamış herkes gibi düşe kalka bi evlilik yaşamış yaşamaya da devam ediyordu.5 yıl önce ben 17 yaşımdayken çalışmaya karar vermişti. İşe başladıktan sonra daha özgür oldu, daha kendine güvenen, ayakları üstünde duran ve sosyal hayatı olan bi anne oldu. Bir kadının çalışması her açıdan hayatını güzelleştiren bir sosyal aktivite, çok zenginde olsan bir iş yapmalısın yaşayabilmek için, kendine olan saygını bilmek ve herkese de bildirmek için.
Babam, iyi bi adamdı ama çocuklarıyla nasıl bi ilişki kurması gerektiğiyle ilgili fikri olmayan bir babaydı. İstediğinde çok kırıcı olabiliyordu. Despot, dayak atan, içen, eşini döven, bir adam değildi babam sadece baba olmak için biyolojik baba olmak yeterli değildi. İletişim gerekliydi ve bilmiyorum ama başaramamıştı babam.
Seviyordu biliyordum belkide gösteremiyordu sadece. Ne Nil ne de ben "baba kızının ilk aşkıdır" olayını hiç hissetmedik. Hani milyonerde olsa babam dünyayı önümüze de serse o hissin yerini alamazdı hiç bir şey. Bu yüzdendi işte her erkekte hissettiğim sevilme açlığı bi türlü sevdiremedim kendimi bi türlü sevmediler, göstermediler aynı babam gibi.
Bu akşam yemekleri ben yapmıştım. Yemek yapmayı seviyordum. Leziz şeyleri birbirleriyle harmanlayıp ortaya çıkan o nefis tatla mutlu oluyordum. Mutfakta geçen zaman bir nevi terapi gibi geliyordu bana. "Ellerine sağlık güzel olmuş yemekler" deyip masadan kalktı babam. Annem, "leziz olmuşlar ellerine sağlık" derken, Nil başıyla anneme katılıyordu.
Yemeğimi bitirip tabağımı alıp mutfağa götürdüm. Odama çıkmadan salonun kapısından Nil'e seslenip "bulaşıkları sudan geçirip makineye diz ablacım. Şuşu'ya ayıp olmasın ben yorgunum yatıcam" dedim. Merdivenleri çıkarken "tamam abla" dedi Nil. Umarım tamamdır tembel tavşan diye mırıldandım kendi kendime. Çok yorulmuştum telefonun alarmını sabah 8 e kurup başımı yastığa bıraktım.
"Staj çok iyi bir fırsat oldu" gibi cümleleri duymaya başlayınca Özgü'yle Derin'in muhabbetinden kopmuş merakla sesleri dinlemeye başlamıştım. Sınıfta hemen arka sıramdaki kızlar staj olarak işe girip derslerden sonra staja giderek hem mezuniyet sonrası iş imkanlarını arttırıp, hemde ödevler sunumlar için gerekli her bilgiyi topladıklarını konuşuyorlardı kendi aralarında.
Dayanamayıp arkama dönüp aralarından en fazla konuşma imkanı bulduğum Esra'ya "naber, staj gibi bişey konuşuyordunuz merak ettim alım yapıyor mu şirketler öğrencileri zorunlu staj dersi olmadan da? " diye sordum. Esra "evet evet büyük kurumsal, isimlerini markalaştırmış şirketlerin çok hoşuna gidiyor hatta hem ücretsiz bir çalışan, hem geleceğe yatırım yapıyorlar. Beğenilen performanslarda kişiyi işe alanlarda varmış hatta" dedi.
Özgü de dönüp arkasını "çok iyiymiş ama hem okul hem staj zor olmuyor mu ? " diye sordu. Esra'nın yanındaki Buse "tabi ki biraz zor oluyor mesela bizim perşembe dersimiz yok ama cuma sabahı iki dersimiz var perşembe ve cuma da dersten sonra gidiyoruz biraz zorluyor ama orda işin içinde olmakta heyecanlı" dedi. Esra "Nehir istersen bildiğim stajyer alımı yapan şirketler var kartvizitlerini veriyim ararsın " dedikten sonra iki "biz kurumsalız" diye bağıran kartviziti çantasından çıkarıp uzattı. Teşekkür edip kızlara kartvizitleri çantama attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARTIK YANABİLİRSİN
RomanceBir kadın var kendini yakıp beni aydınlatan Bir adam var siyahı kırmızıma karışan