İZİ KALAN YARALARA SÖVELİM BU GECE

12 2 0
                                    



Kapıdan içeri girmeden arkamı döndüm ama çoktan gitmişti. Saat geç olmuştu evde ki herkes uyuyordu. Saatler nasıl geçti anlamamıştım. Gün boyunca suskun olan Alaz'a susarak eşlik etsemde sıkılmamıştım. Aramızdaki sessiz iletişimimiz iyiydi neyse ki.

Üzerime sinen bu koku onun kokusuydu. Nereye gitsem oraya hapsoluyordu sanki.
Duş alıp yorgunluğumu attım. Yatağa uzandım ama bugünü düşünmekten uyuyamıyordum. Yarım dudak gülüşü, düşüncesine aykırı bir fikri duyunca memnuniyetsiz kaş çatışı, asla tam olarak kendi olmaması. Bu kötüydü. Çünkü ne hissedip hissetmediğini anlayamıyordum. Belki de o bile anlamıyordu.

Söylediklerinin her kelimesi aklımdaydı.
"Özür dilemicektim gelseydin. Yanlış düşünme diye söylüyorum. Eğer taksiye binip kaçmasaydın, şirketteyken böyle biri olduğumu, katı kurallarım olduğunu anlatıcaktım o akşam. Sana özgü bir tavır değildi. Aklı havada insanlar gelip 'ben çalışmak istiyorum' dan başka bir şey söyleyemiyorlar. Sen de öylesin sandım yanılmışım " demişti kalkmak için hazırlanırken. "Bir önemi kalmadı artık" sözcükler kendiliğinde dökülü vermişti ağzımdan. Oraya gittiğimi biliyordu. Kaçtığımı da biliyordu.

Kaçmıştım. Sadece ondan değil kendimden de kaçmıştım o akşam. Anlamadığım bu tuhaf çekimden kaçmaya çalıştıkça kendimi onu düşünürken buluyordum. Ona yaklaşmak beni korkutuyordu. O olduğu için değil, yaşamaktan kaçtığım duygulardan korkuyordum.

Sevmekten korkuyordum ben. Ne acı sevmekten korkması insanın. Ne acı yalnızlığına saklanması insanın. Bir korkak gibi yaşamadım, yaşayamam ben. Kalbim ne dediyse dinledim bu zamana kadar. Sonuçlarına da katlandım.

Zaman sadece yarama kabuk olmuştu. İzi kalan yaralara sövdüm içimden. Bu gece tüm yaraların canı cehenneme. Herkes yaralarına sövsün bu gece. Kabuk bağlamış ve içine kanayan yaralarına sövsün herkes.

Bir süre sonra ağlamak rahatlatıyor ve uyuşturuyordu. Bende uyuşmuştum ve göz kapaklarım açılmakta zorlanıyordu. Onlara istediklerini verip uykuya teslim oldum.

Pazar günleri uyanmamak için vardı bence uyanamıyordum. Yatağa zımbalanmış gibiydim. Nil odaya girip "kahvaltıya bekliyoruz seni abla" dedi. "Uykum var benim aç değilim siz yiyin" dedim.

Gözlerimi açıp saate baktığımda öğlen olmuştu. Kalkıp güneşli havayı izledim. Yazı özleten bu havada evde duramazdım. Üzerime eşofmanlarımı giyip kulaklığı ve telefonu alıp evden çıktım. Sevdiğim müzikleri dinleyerek yürümeye başladım. Uzun zamandır yürüyüş yapmıyordum. Adımlarım hızlanmaya başlamıştı müziğe kendimi bırakıp sadece koştum.

Su almak için bir cafeye girdim. "Naber Çekirdek? " Koray beydi. "Siz burda ne yapıyorsunuz? " Diye sordum. "İlk soruyu ben sordum Nehir" dedi. "İyi Koray bey yürüyüşe çıkmıştım" dedim. "Gördüm koşuyordun. Aynı sitelerde oturuyoruz Çekirdek ve sık sık karşılaşıyoruz ama sen beni görmüyorsun" dedi. Görmediğim kesindi. "Neyse yürüyelim mi beraber söz konuşmayız Nehir hanım" dedi.

"Neden konuşmuyoruz ki? " diye sordum. "Sen çabuk sıkılan birisin ya da çok utangaçsın çözemedim seni de o yüzden" dedi. "Peki yürüyelim o zaman" dedim. Gerçekten de hiç konuşmadan yürüyorduk kulaklıklarımız takılı, arada hızlanıp, yavaşlayarak koşuyorduk. Bir ara ben yorulunca durup nefeslenirken "istersen bir yere oturup bir şeyler içelim dinleniriz" dedi. "Olur" dedim. Evden baya uzaklaşmıştık. İlerde gördüğümüz bir kafeye girip oturduk. Baya yorulmuştum.

Kendine filtre kahve söyleyip bana "ne içersin Çekirdek? " diye sordu. "Portakal suyu" dedim.
Aslında eve gitmek istiyordum çünkü terim soğuyordu ve üşüyordum. Güneşe aldanıp ince montumu giymiştim. Bir kahve ve portakal suyunun getirilmesi ne kadar uzun sürebilirse o kadar uzun sürmüştü. Ara sıra Koray bey konu açıp konuşmaya çalışıyordu. Bir ara telefonu çaldı konuşmak için masadan kalktı.

Camdan olan kafenin kapısına yakın olan masadan dışarıyı izlerken Alaz'ın arabasını gördüm. Kapı açıldı ve içeri Alaz girdi. Siyah eşofman altı, siyah beyaz spor ayakkabısı ve kırmızı şişme montuyla dünyanın en yakışıklı erkeği seçilebilirdi. Dağınık kahverengi saçlarından ve sakallarından bahsetmiyorum bile. Beni görünce selam verip bana doğru yürümeye başladı. Onu görünce heyecanlanmaya alışmıştım ama garipsemeden edemiyordum bu hallelerimi. Gülümsedim.

"Ne yapıyorsun bu... " sözü bitmeden Koray bey masaya geri dönmüştü. "Kimleri görüyorum Alaz bey burdalarmış" dedi. Birbirlerini tanıyorlardı. Dünya gerçekten bu kadar küçük olamaz diye düşünürken Alaz "seni görmeyi beklemiyordum" dedi. Gözleri beni bulduğunda keskin, soğuk bir bakış atıp yanımızdan ayrıldı.

Ne olduğunu anlayamamış şaşkınlıkla arkadından bakakalmıştım. "Otur Nehir aldırma o öyle biridir" dedi Koray bey. Onu tanıyordum ama böyle kızgın görmemiştim. "Biliyorum biraz kapalı, soğuk biridir" dedim. Şaşırmıştı. "Alaz'la tanışıyor musunuz? " dedi. "Evet okuldan" dedim. "Doğru ara vermişti demek bitirmeye karar vermiş" dedi.

Eskiden tanışıyorlarmış ve aileleri de birbirini tanıyormuş. Daha sonra kötü şeyler olmuş ve aralarına mesafe girmiş. Koray beyi dinlerken bir yandan da gözlerim onu arıyordu. Sonunda onu görebilmiştim. Arkası dönük bir şey içiyordu. Yanına gitsem Koray beye ayıp olurdu. Gitmesem aklım Alaz da kalıcaktı. Uzun boylu bir kız yanına gidip bir şeyler söyledi sonra da masaya oturucakken Alaz kalkıp hesabı ödemek için kasaya gittiğinde kız da onu takip ediyordu. Beraber kafenin önündeki arabasına binip gittiler.

Sevgilisi miydi? Yoksa burda tanıştığı biri mi?
Nereye gidiyorlardı? Sorularla cebelleşirken Alaz'a kızgınlığım artıyordu. Buna hakkım yoktu hiç bir şey değiliz diye düşündüm. İstersen kalkalım Nehir? Seni evine bırakıyım" dedi Koray bey. "Gerek yok taksiye binerim sizde arabasızsınız zaten" dedim. Çağırdım şöförü gelir şimdi inat etmede bırakıyım işte" ısrarını anlamıyordum ama kabul ettim.

Kırmızı bir Mustang yanımıza yanaşıp durdu. Koray bey arka kapıyı açıp binmem için işaret etti. Yanıma oturup "arabaları çok seviyorum bu yüzden kazancımın çoğunu onlara yatırıyorum" dedi şaşkınlığımı anlamış gibi. "Arabaları bende çok seviyorum" dedim. "Gerçekten mi? Beni anlayan bir kızın olduğunu bilmek güzel" dedi.

"Neden? " diye sordum. "Genelde hemcinslerin onları etkilemek ya da zenginliğimi göstermek için sürekli farklı arabalara bindiğimi düşünüyor" dedi. Güldüm "neye gülüyorsun? " diye sordu. "Çok normal genelde öyle oluyor çünkü" dedim. "Ben belki bir istisnayım küçük hanım" dedi. Siteye girmiştik. Bugün için teşekkür ederim Çekirdek" dedi. "Bende teşekkür ederim Koray bey" deyip arabadan indim.

Eve doğru yürürken patronumun çok garip biri olduğunu düşüyordum. Alaz ondan daha garipti ve bu iki garip adam tanışıyor ve sanırım birbirlerinden nefret ediyorlardı.

Odaya çıkıp üzerimi değiştirdim. Duş alıp aşağı indim. Nil dışardaydı, annemler yoktular ve Şuşu da izinliydi. Tek başımaydım evde, koltuğa uzanıp televizyondan bir müzik kanalını açtım. Yorulmuştum bugün, koşu, Koray bey, Alaz ve kimliği belirsiz o kızla nereye gittiğini düşünmek yormuştu.

Israrla çalan zil ve yumruklanan kapı sesleriyle uyandım. Koltukta uyuya kalmıştım ve müziğin sesi açıktı. "Nehir nerdesin sen kaç kere aradım telefonun kapalı? " dedi. Telaşından korkarak "bilmiyorum uyumuşum ne oldu? " dedim cevabından da korkuyordum. "Haberin yok tabi gel oturalım bende sakinleşiyim anlatıcam. " dedi telaşla. Ne oldu Özgü? " "Alaz kaza yapmış Nehir arabası paramparça olmuş Sinan söyledi bana da. "

...

ARTIK YANABİLİRSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin