Yalanlar-18-

25.2K 1.5K 69
                                    

Bu bölümü imreafera adlı tatlı okuyucum ithaf ediyorum...

Keyifli okumalar...

İnsan gerçekten kaçabilir miydi? Uzaklara gidince gerçekten her şey geçer miydi? İstenmeyen anılar tozlu raflarında arasında yerini alır mıydı? Yeni yerler yeni hayatlar gerçekten yeni bir insan yaratır mıydı? Yoksa herşey eskisi gibi olmaya devam mı ederdi?

Aslında hiçbir şey geçmezdi. Çünkü insan sadece bulunduğu mekandan, bulunduğu çevreden, bulunduğu olaydan kaçabilirdi. Ama asla kendisinden kaçamazdı. O yüzden nereye giderse gitsin geçmiş hep bir adım yanımızdaydı. Attığımız her adımda ona dönüp bakardık. Çünkü ne kadar unutmak istesek de geleceğin karanlığında bize yardım eden o istemediğimiz eskiler olurdu. Geleceğin acılarına eski acılar siper olurdu.

Melek de geçmişinden amaçsızca kaçmaya çalışanlardan sadece biriydi. Ama şimdi herşeyin aslında boş bir çaba olduğunu fark edebilmişti. Kaçmak, saklanmak çözüm olamazdı. Hayatın herşeyi gün yüzüne çıkarmak gibi bir huyu vardı. Ve koskoca İstanbul, bir garip Meleği içine alıp onu saklamayı reddetmiş karşısına babasını çıkarmıştı.

Sıtmaya tutulmuşcasına titreyen ayakları onu daha fazla taşımayı kabullenmedi ve Melek sert bir şekilde dizlerinin üstüne çöktü. Herşey bitmiş miydi? Şimdi ne olacaktı? Babası onu nasıl bulmuştu? Bir daha Mehmetini göremeyecek miydi? Aklının içinde bitmek bilmeyen sorular yankı yaparken sesinin çıkmaması için bir elini ağzının üstüne kapattı. Göz yaşları korkudan durmaksızın akarken kaçmak istedi. Bu istek o kadar kuvvetliydi ki Melek bu isteğin deliliğini fark etmeyerek ayağa kalktı ve mutfakta ki bahçe kapısına doğru yöneldi. Kaçmak için elini kapı kulpunu koymuştu ki ruhunun sahibi olan adamın sesini işitti.

"Meleğim, iyi misin?" Kapının kulpundaki eli yavaşça aşağıya kayarken omuzları yenilgiyi kabullenircesine çöktü. Nereye kaçabilirdi ki? Mehmet vardı. Mehmet'i bırakıp gitmesi mümkün müydü? Ruhu yaptığı bu bencil davranış karşısında ona sırtını döndü. Utandı Melek kendinden. Gitmeyi düşündüğü için...

Mutfağa doğru gelen adım seslerini işittiğinde hızla yanaklarındaki ıslaklığı silerek kendini toparladı ve yere eğilerek kırılan bardakların parçalarını sessizce toparlamaya başladı. İçindeki fırtınaya rağmen bu kadar sessiz olması kendisini ürkütmüştü. Aslında her insan sıkışınca ne kadar da iyi bir oyuncu olabiliyordu.

"Melek?" Mehmet'in endişeli bir ses tonuyla ismini söylemesiyle Melek başını yerden kaldırarak yanına gelmiş olan adama baktı. Mehmet, yanına çöküp avucunun içindeki cam parçalarını dikkatlice kendi avucuna alırken kaşları endişenin getirisi olarak çatılmıştı.

"Ne yapıyorsun? Bir yerini kestin mi? İyi misin?"

"Ben iyiyim. Bir an elimden kaydılar. Özür dilerim."

"Evet dilemelisin. Beni ne kadar korkuttun. Mutfaktan gürültülü bir şekilde kırılma sesi geldiğinde ne kadar korktuğumu bilemezsin. Şimdi lütfen buraları bırakıp ayağa kalk. Ben hallederim."

"Ben hallederdim. Hem ben kırdım." Meleğin son söylediği sözle Mehmet çatık kaşlarının altından ona öyle bir bakış attı ki Melek elinde olsa o sözlerini geri almak isterdi.

"Sen ben diye bir şey mi var Melek?!"

"Haklısın. Bu arada misafirin mı var?" Meleğin sorusu üzerine Mehmetin yüzüne bir huzursuzluk gelip yerleşti.

"Konya'da okuduğum sırada stajlık yaptığım yerden biri."

"Öyle mi? Şimdi nerede?"

"Oturma odasında. İstersen sen geç tanış ben hemen geliyorum." İşittiği sözlerle sanki bir demlik kaynar su başından aşağıya dökülmüş gibi yandığını hissetti. Titreyen ellerimi saklama bahanesiyle ellerini arkasında birleştirirken çöktüğü yerden yavaşça kalktı.

YalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin